Kütüphanelerimiz tek kişilik hücre
Çünkü kitaplıklarımızda boğuluyorlar, gerçek bu. Kütüphanelerimiz sanki cezaevi, büyük düşünürlerimizi tıktık oraya, doğal olarak Kant'ı, tıpkı Nietzsche gibi tek kişilik hücreye, Schopenhauer'i de, Pascal'i de, Voltaire'i de, Montaigne'i de, en büyükleri tek kişilik hücrelere, tüm diğerlerini koğuşlara, ama hepsini de sonsuza kadar olmak üzere dostum, tüm zamanlar için ve sonsuzluğa kadar, gerçek bu
Efsaneye göre mürettebatı ölümsüzlerden oluşan Uçan Hollandalı Gemisi, bugünün yorgunluk toplumuyla analoji içinde okunabilir. "Hedefsiz, molasız, huzursuz", "bir ok gibi uçan" Hollandalı, özgürlüğü kendini sonsuza dek sömürme azabından ibaret olan yorgun, depresif performans öznesine benzer. Kapitalist üretim de hedefsizdir.
Reklam
Kim bilir, belki de insanların sonu, öldükleri gün değil de son kez anıldıklarında geliyordur. Belki ölünce gerçekten yok olmuyorsunuzdur da yalnızca ana hatlarınızın görüldüğü, ayırt edici özelliği bulunmayan karanlık bir gölgeye dönüşüyorsunuzdur. Zamanla, insanlar sizi unuttukça siluetiniz yavaş yavaş karanlığa karışıyordur. Yeryüzünde adınız son kez anıldığındaysa son ayırt edici özelliğiniz, örneğin burnunuzun ucundaki çiller veya kalp biçimli dudaklarınız sonsuzluğa karışıyordur. Eğer gerçekten böyleyse ölen kişinin adını anmak için beklemeniz gerekir. Çünkü o adı ne zaman son kez andığınızı asla bilemezsiniz. Bir gün bilmeden son kez anarsınız. Sonra da ölen kişi sonsuza dek yok olur, gider.
Sayfa 259Kitabı okudu
Bedenim sonsuza kadar yayılmış bir parçalar sonsuzluğu tarafından oluşturulmuştur ve bu parçalar benim özüme tekabül eden şu ya da bu ilişkiler içine girerler. Beni karakterize eden ilişkiler özüme tekabül ederler fakat onunla karışmazlar, çünkü beni karakterize, eden ilişkiler bedenimin uzamda yer tutan parçalarının hareket ve dinginlik içinde bir araya geldikleri kurallardan başka bir şey değildirler. Oysaki tekil öz bir kudret derecesidir, yani benim yeğinlik eşiğimdir. En alçak ve en yüksek olan arasında, doğumun ve ölümün arasında, bunlar benim yeğinlik eşiklerimdirler. Spinoza'nın tekil öz adını verdiği şey, bana öyle geliyor ki yeğinliğine bir niceliktir - sanki her birimiz özümüze gönderen bir yeğinlikler karmaşası tarafından tanımlanıyoruz - aynı zamanda uzamda yer tutan parçalarımızın, genişleyebilir parçalarımızın arasındaki ilişkileri düzenleyen de budur.
“Genel inanışa göre evren, ya sonsuzdan beri hiç değişmeyen bir durumda varlığını sürdürmekteydi, ya da geçmişte bir anda az çok bugün gözlemlediğimiz biçimde yaratılmıştı. Böyle bir inanışın nedeni, insanların sonsuzluğa ilişkin soru sormaktan ürkme eğilimleri olduğu gibi, bir gün yaşlanıp ölecek olsalar bile evrenin sonsuzdan beri varolduğu ve hiç değişmeden sonsuza kadar varolacağı düşüncesinin rahatlığına sığınmaları da olabilir.”
Sayfa 21 - MilliyetKitabı okudu
Ama insan düşünürdü, düşüncesiyle denizin ve göğün yüceliğine erişirdi. Ve yüce düşüncelerinde, doğa ve güçleriyle evrenin derinliği ve yüksekliği ile bir tutardı kendini. İşte bu yüzden insan, yaşadıkça,  deniz kadar, gökyüzünün sonsuzluğu kadar yüce ve güçlü olacaktır. Çünkü düşünceler sonsuzdur. O öldüğü zaman, başka bir insan onun düşüncelerini daha ileriye, sonra bir başkası ondan da ileriye götürecek ve bu, sonsuza kadar böyle sürüp gidecektir.
Reklam
798 öğeden 401 ile 410 arasındakiler gösteriliyor.