- sevinçli anların olur mu? - sık sık... mesela geçen kış... geçen kış, hani malum, kar diz boyu, soğuk. işler durdu. yer demir, gök bakır. sobamız zaten yok. kömürü kömürcüden kiloyla alırız, onu bile alamadığımız günler. vay anam vaaay! açlık bir yandan, soğuk bir yandan, çocukların sızlanmaları bir yandan. babaysan bilirsin gel de dayan! sokağa deli gibi fırladım. yağmur bardaklardan boşanıyor adeta. içim kararmış gökyüzü gibi, mosmor. hırsızlık edemem, para için adam boğazlıyamam, kimseye eğri bakamam... derken, sokağın başında tanış bir madam. beni arıyormuş. biliyor musun insanın iyisi iyidir. iyinin gavuru, müslümanı olmaz. bir ahbabının sıvası, badanası varmış, usta lazım olmuş, aklına ben gelmişim. içimdeki morluk bir yırtılış yırtıldı bey, sıkıntı mıkıntı bir uçuş uçtu, sorma. sanki yağmur bardaklardan boşanırmışçasına yağmıyor, soğuk yok. adresi aldım, koştum. onlar da eksik olmasınlar, beni yukarı, apartımanlarının salonuna aldılar. soba gürül gürül yanıyor. "üstünü başını kurut usta" dediler. sevinçten gözlerim yaşardı, hüngür hüngür ağlıyacağım. hele işe mahsuben çıkarıp 50 lira avans da verince, üstümün başımın yaşını, tırnaklarımın morartısını unuttum. aklımda çoluk çocuğum. geç kalmışım gibi semte bir gelirim ki sorma! - sonra? -sonra, daldım kasaba. iki buçuk kilo pirzola, on somun, meyva, filan...
Sayfa 117
Kahvaltı masası, alışık olduğumun aksine bomboştu.Etraf düzenliydi, televizyon dışında bir ses duyulmuyordu.Sorun bunlar değildi.Beni asıl şaşırtan şey, babamın rahat kıyafetlerle salonda oturuyor olmasıydı.Daha önce takım elbise dışında hiçbir şeyin içinde görmediğim babam, siyah bir eşofman altı ve beyaz bir tişörtle ayaklarını orta sehpaya uzatmış, televizyon izliyordu. Gayri ihtiyari, "Baba?" diye mınldandım. Hasta mıydı? Hiç hasta görünmüyordu. Üstelik yatak döşek olmadığı sürece hasta olsa da çalışırdı.Bana bakmadan, "Günaydın," dedi ilgisiz bir sesle. Başka hiçbir şey söylemedi, kıpırdamadı bile. Şoke olmuş bir şekilde, ne diyeceğimi bilemeyerek yanına gittim. Elleri kucağında, kumanda koltuğunun kenarındaydı. Televizyona baktım, bir izdivaç programı izliyordu.Başımı çevirmemle tekrar televizyona bakmam bir oldu. Babam bir izdivaç programı izliyordu
Reklam
“Ne olursa olsun olasılıkları görmeye çalışın. Umduğunuzu veya arzuladığınızı elde edemezseniz, kendinize, nereye bakmam gerekiyor, diye sorun. Bu çok özgürleştirici bir tavırdır. Bir şekilde yaşamdaki her olay sadece iki şeye neden olabilir: Ya sizin için iyidir veya sizin için iyi olanı yaratmak için neye bakmanız gerektiğini ortaya koyuyordur.” (s.102)
GENÇ ŞAİRLERE ÖĞÜTLER
Bu çalışmanın değişik yerlerinde Joachim du Bellay, Nerval, Charles Baudelaire ve Mayakovski gibi dört önemli şair ve kuramcının genç şairlere öğütleri yer aldı. Onları bir araya toplamakta yarar var. Bunlara, Dağlarca'nın öğütlerini ve gerek şair, gerek şiir araştırmacısı olarak elli yıla yakın bir süre şiir üstüne çalıştığım için, kendi
Sayfa 633
Ne sevdiğimizi bilmiyoruz. Veya bizde olmayan şeyleri seviyoruz
Şeref elinden tarçın çayını aldı, "Ne içmeyi seversin en çok?" diye sordu. Nuhu kendini kainatta yalnız gibi tek gibi hissetmeye çalışıyordu, farz ediyordu ki soran da kendisi cevap veren de, "Bilmem ki," dedi. Bazen ayran, bazen bira, bazen en güzelin su olduğunu ve kafi olduğunu hissediyorum, ama bilmiyorum ne sevdiğimi," dedi. Şeref, "Peki, ne yemeyi seviyorsun en çok?" Nuhu duraksadı, gözlerini kapatınca, "Galiba onu da bilmiyorum, coşunca yani kırık ve mahzun olduğumda hep canım ulaşamayacağım şeyleri istiyor, kalkan ızgara, buzlu badem, viski, muz istiyor, kendi halimdeyken hissediyorum ki herhangi bir temiz yemek aslında eşittir, aynıdır, hepsinin zaman zaman gönlünü almak gereklidir ve toprağını silkelemek ve afiyetle yemek. Bazen bir çorbayı içip de memnun olursam benim de kendimden en memnun olduğum yemek ve an aslında odur ama bu pek seyrek olur. Genelde ne yoksa ne pahalıysa canım onu ister, hatta bilmediğim şeyleri canım ister, onun yerine yemeye mecbur olduklarıma da nimet gözüyle bakmam, bunu fark edersem üzülürüm, fark etmezsem öfke ve kibir yakama yapışır, kendimi yemek yemiş değil, hakkı yenmiş hissederim," dedi.
Sayfa 104Kitabı okudu
William Shakespeare
Yıldızlardan derlemem vardığım yargıları, Oysa müneccimliği enikonu bilirim; Ama anlatmam iyi ve kötü yazgıları: Ne afet ve kıtlıklar, ne altüst olan mevsim. Anlara fal bakamam, geleceği gösteremem; Söylemem kime şimşek, yağmur ve rüzgar kısmet, Tahta geçeceklere ikbal müjdesi vermem Gök kubbede bulsam da türlü türlü alamet. Senin gözlerindedir bildiğim her ne varsa, O değişmez yıldızlar kaynağıdır sanatın, Birlikte yaşar gerçek ve güzellik yaşarsa; Sen sürdür varlığını, sürüp gitsin kaç batın. Yoksa senin gelince sonun -bu falcı bilir- Gerçekle güzelliğin kıyamet günü gelir.
Reklam
60 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.