Loş ve yarısı boş bir odanın tam ortasında oturuyordu. Dizelerini gövdesine yapıştırmış çenesini dizlerine yaslamıştı. Önünde duran sıvası dökülmüş duvarı seyrediyordu. Sadece bir kaç dakika da o kadar çok anlam çıkarmıştı ki, en çokta kendi yaşamına benzetmişti onu. Kirli beyaz bir duvarın tam ortasında kocaman bir delik...
Kafasını önündeki
"Böyle gitmez: Hayata biraz sanat, biraz estetik, biraz da aşk katmak lazım."
Yavuz Bahadıroğlu kitabın başlarında bunu diyordu, devamında da bunu dile getirdi. Estetiksiz sanat olamayacağı gibi aşk olmadan sanatı düşünmek de mümkün değil. Bir sanat eserine baktığınızda onun ruhunu görebilmeli, baş başa kalabilmeliyiz o sanat eseriyle.
Kırım ulus olarak hala mazimizde yara. Ve biz ulus olarak yaralarımız hakkında konuşmayı pek sevmeyiz. o yüzden Balkan ve Kırım konusu pek dillendirilmez. Üzüntülerinizi dile getirdiğiniz zaman faşist damgası da yersiniz.
Açık konuşmak gerekirse ismime imzalı bir hediye olmasının yanında benim için kitabı değerli kılan başka sebeplerde var. Bu