Ablamla kitap sohbetlerimizde her zaman Yüzyıllık Yalnızlık romanının üstünden geçeriz, ablam her zaman der ki "Yüzyıllık Yalnızlık'ı okumayan, kitap okuyorum demesin!" Canım ablacım, her zaman ki gibi yine haklıymışsın...
Kolombiya ormanlarının derinliklerinde Macondo kasabasını keşfeden Jose Arcadio Buendia ve Ursula'nın hikayesiyle açılıyor roman ve Buendia ailesi nesiller boyunca büyüdükçe, hayatları da Macondo'ya nüfuz ediyor. İşte masalsı, mistik ve sihirle iç içe büyük bir emekle yoğrulan Yüzyıllık Yalnızlık gerçekle gerçeğin doğasını sorgulamaya başlıyor. Roman karakterleri üzerinden aşk, güç, zaman ve kader temaları işlenirken, arka planda Kolombiya'nın ve tarihinin bir alegorisi akıp gidiyor. Sosyal tabakalaşma, zenginliğin eşitsizliği, sömürge yönetiminin kalıntıları, Macondo halkının yaşadığı basit yaşam, asimile olma ve olmama mücadelesi tasvir ediliyor.
Karakterler, ailelerinin davranış kalıplarından kurtulamayan, bunun yerine kendilerini aile geçmişlerini yansıtan kaderlerin içinde sıkışıp kalmışlardır ve tıpkı isimleri gibi, kederleri ve kaderleri de zamanın olağan akışı içinde benzer eylemlerle tezahür etmeye devam eder. Bugüne kadar okuduğum kitaplar içerisinde karakter yaratmadaki ustalığıyla beni en çok etkileyen yazarlardan biri oldu Marquez. Her zaman mesafeli durmuştum bu romana, beni zorlayacağını biliyordum, yanılmadım; fakat bu zorlanmadan edebi bir hazla ayrılacağımın da farkındaydım.
Büyülü gerçekçiliğin edebi büyüsünde biraz daha savrulacağım ben, siz takılın.
..
..