Elli bin yıl önce insan, bazı "tarih öncesi tarihçilerin", sosyologların ve etnologların kabaca modern ilkellerin tavırlarına denk olduğunu kabul ettikleri çevresindeki tehlikelerle ve fırsatlarla bir şekilde yüz yüze gelmiştir. Bu yüz yüze gelişin, özellikle iki unsuru bizim için önemlidir: bu unsur- lardan birisi, ilkel insanların zihinsel sürecinin "kolektif" ve “duygusal” doğası, diğeri ise kısmen bununla örtüşen ve tam olarak ne olduğu belli olmayan insanın bundaki rolüdür.
Son çalışması Socialismfor a ScepticalAge (Bir Şüphe Çağı îçitı Sosyalizm, 1995) adlı eserinde Miliband’ın ortaya koyduğu gibi; “kapitalizmin tamamen dönüşmüş ve insanoğlunun ulaşabileceği en iyi ideo­lojiyi temsil ettiği düşüncesi, insan ırkının üzerindeki korkunç bir lekedir.”
Reklam
Marksizm sosyal ve tarihsel gelişmenin yasalarını ortaya çıkardı; sosyalizmin zaferi kaçınılmazdı; bunun sebebi Marksizmin daha yüksek bir ahlâkî vizyonu içeriyor olması değil, sınıf mücadelesinin, sınıfsız bir toplumdan oluşan nihaî bir başarıya kadar art arda ge­ len aşamalarla tarihi ilerletecek olmasıydı. Marx’in bilimsel yöntemi tarihsel materyalizme, insan düşüncesi ile davranışının hayatın İktisadî koşulları tarafından belirlendiği inancına dayandırıldı. Sosyal demokratlar Marx ve Engels’in materyalist ve hayli sistematik fikirlerini kabul etmekle kal­ mamışlar, aynı zamanda kapitalizmin esas itibariyle ahlâkî bir eleştirisini de yapmışlardır. Kısaca, sosyalizm, ahlâkî açıdan kapitalizme üstün tutulmuştur; zirâ insanoğlu birbirlerine sevgi, sempati ve tutku bağlarıyla bağlı olan etik varlıklardır. Bu tür fikirler çoğu kere sosyalizme gözle görülür bir biçimde ütopik bir nitelik kazandırmıştır.
Sosyalizm, sosyal eşitlik inancı veya sonuçların eşitliği tarafından karakterize edilmiştir. Sos­yalistler, eşitliğin bu şeklini destekleyen en az üç argüman geliştirmişlerdir. Birincisi, sosyal eşitlik, adâleti ve dürüstlüğü destekler. Sosyalistler, bireyler arasındaki doğuştan gelen yetenek farklılıkla­rına göre servetin eşit olmadığı yönündeki açıklamaya karşıdırlar. Sosyalistler, kapitalizmin reka­betçi ve bencil davranışları desteklediğine ve insan eşitsizliğinin çok geniş ölçüde toplumun eşit olmayan yapısını yansıttığına inanırlar. Onlar tüm insanların hemen hemen aynı doğduğu, tam anlamıyla aynı yetenek ve becerilere sahip oldukları gibi saf inançlara sahip değildirler. Eşitlikçi (egalitarian) toplum tüm öğrencilerin matematik sınavlarında aynı notu aldıkları toplum değildir. Bununla birlikte, sosyalistler, insan eşitsizliğinin en önemli biçimlerinin doğa tarafından eşit ol­mayarak yaratılmışlıktan ziyade toplum tarafından eşit olmayan davranışlar sonucunda oluştuğu­na inanırlar. Sosyalistler açısından adâlet, toplum tarafından, insanlara maddî koşullara ve onların ödüllerine göre en azından şu anda olduğundan daha eşit davranılmasım gerektirir.
Hatta, insanın kişiliği sahip oldukları tarafından öylesine ele geçirilmiştir ki, ingiliz yasaları her zaman kişinin mülküne karşı işlenen suçları onun şahsına karşı işlenen suçlardan daha şiddetle cezalandırmıştır ve mülk hâlâ tam yurttaşlığın sınanmasıdır.
Bazen yoksullar tutumlu oldukları için övülürler. Oysa yoksullara tutumluluk önermek hem kaba bir şaka, hem de hakarettir. Açlıktan ölen bir adama daha az yemesini öğütlemek gibi bir şeydir. Bir işçi ya da köylünün tutumlu olması son derece ahlakdışı bir şey olurdu.
Reklam
Tarih okumuş herkes bilir ki, itaatsizlik insanın asıl erdemidir. İlerleme itaatsizlik yoluyla kaydedilir, itaatsizlik ve başkaldırı yoluyla.
Zenginlerin sofrasından dökülen bir iki kırıntı için neden gönül borcu duysunlar ki? O sofraya onlar da oturmalıdırlar ve artık bunun farkına varmaya başlıyorlar.(?)Hoşnutsuz olmaya gelince, böyle koşullar altında ve böylesi düşkün bir yaşam biçiminde hoşnutsuz olmayan kişi hayvanın ttekidir.
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.