ikisi arkada. Onu bir yıl kadar önce düşümde gördüm. Konuşkan, çok akıllı, sevecen de bir köpek. Tıpkı o ünlü, popüler filmdeki gibi. Köpeklere bayılırım, özellikle de dalmaçyalılara. Düşümde, gerçek hayatta da var olduğunu, hatta bana çok yakın bir semtte yaşadığını, kararlılıkla peşine düşüp onu bulursam memnuniyet duyacağını, acayip derecede iyi arkadaş olacağımız, her konuda mükemmel anlaşacağımız kanaatinde bulunduğunu söyledi. Ben de ona hemencecik inandım. Ne yazık ki böyle bir zaafım var. İnsanlara da, hayvanlara da inanıveriyorum. Söylediklerinde, savlarında, tutum ile davranışlarında, bana bulundukları garip taahhütlerde akıl mantık aramıyorum. Söylemesi ayıp kendim son derece dürüst biriyim, ‘’Herhalde başka herkes de öyledir,’’ diye düşünüyorum. Üstelik hiç de öyle olmadıklarını domuz gibi biliyorum. Yabancılara kanıvermek, iyimserlik hissiyle derhal inanıvermek hoşuma gidiyor; varsın aldatsınlar, iyi niyetimi sonuna kadar suistimal etsinler, ben gene herkese aldanır biri olmaktan vazgeçemem, kendime şüpheciliği yakıştıramam. Kurnazca hal ve hareketlerim yoktur. Çoğu yaratılmışı tutkuyla seviyorum. Onlara gerçekten mi’ diye sormaya yüzüm tutmuyor. Utanıyorum. Kalplerini kırmaktan korkuyorum. Onları küstürüp kendimden uzaklaştırmak en büyük kâbusum. Kimseyle küs, mesafeli kalamam, hiçbir canlıya soğuk, kırıcı davranamam. Onların da bana o şekilde muamele etmelerinden çekinirim. Alıngan, kuruntulu bir adamım.
Çeken var mı sevda hastalığını?
Tabip - Hocası girdiği zaman kalp hareketlerindeki farklılığı anladınız mı? Ziklas - Onu kim anlamaz? Elimin altındaki kalbin, göğsünü yarıp fırlayacağından korktum bile. Ah zayıf göğsün... Tabip - Efendim, söylemesi ayıp zannolunmasın, bu kızın hastalığı muhabbet, sevda hastalığıdır.
Sayfa 137 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çevirmen: Emrah Balcı, V. Basım 2019Kitabı okudu
Reklam
“Süprüntü mü? Amma yaptınız...”
“Şu bakımdan süprüntü... Bir devlet müzesinin değerini kat kat artıracak bir tabloyu satın alıp duvarınıza asmışsınız da, yıllardır bir kere bile bakmamışsınız. Daha korkuncu, bakmışsınız da hiçbir şey anlamamışsınız. Koca bir salon dolusu kitaplarınız var, duvarları kaplamış baştan başa... Hepsi maroken ciltli... Çoğu tek kalmış dünyada...
Adliye
— Aman hanımcığım! Artık içime fenalık geldi. Şuradan çıkalım. — Sen git kızım, sen tazesin. Elbette içine fenalık gelir. Biz söylemesi ayıp, artık dert dinlemekten kaşarlandık. Ben neler dinlemedim neler...
Sayfa 151 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
GREGERS - Madem Hjalmar Ekdal hakkında olumlu ve yüksek düşünceleriniz yok, peki neden onunla birlikte gezip eğleniyorsunuz? RELLING - Aman Tanrım, söylemesi ayıp, bir kere doktor demişler bana, aynı binada olduğum zavallı hastalara bakmaya mecburum. GREGERS - Öyle mi, Hjalmar hasta biri yani? RELLING - Evet, bütün insanlar az çok hasta sayılır, ne yazık ki... GREGERS - Peki ona hangi tedaviyi uyguluyorsunuz? RELLING - Alışageldiğim tedaviyi. Onun içinde var olan o 'hayat yalanları' alışkanlığını sürdürmesi için çaba gösteriyorum. GREGERS - 'Hayat yalanları' mı? Doğru mu işittim? RELLING - Evet, 'hayat yalanları' dedim. Bakın, hayat yalanları insanları uyarıcı, özendirici bir araçtır.
"Söylemesi ayıp, ama yapması ayıp değil, işte attığınız tohumlardan yetişen ahlak!"
Reklam
187 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.