•Cevap aradıkça bataklığa saplanmak gibi•
"İyi de bilinç neye yarıyor öyleyse? Beyin her şeyi otomatikman ayarlayabiliyorsa, öz varlığının bilincindeki iç benlik ne işe yarıyor?" "Planlamaya... İnsan beyni bir planlama makinesi ve bilinç, dünyayı daha iyi çözümleyebilip daha karmaşık ve soyut bir şekilde plan yapabilmek için gerekli. İşte bu yüzden bilinç, evrimin belirleyici bir kozu."
Sayfa 77 - Tomás NoronhaKitabı okudu
"Tehlikeli Oyunlar" da "Tutunamayanlar" gibi, insanın iç dün­yasında kendi 'ben'ine doğru yaptığı bir yolculuğu anlatır; bir oluşum romanı: bir Bildungsromandır. Yazar, ikinci romanın­ da ana kişisi Hikmet'in kimliğini, soyut düzlemde ameliyat ma­sasına yatırır, içindeki çok sayıdaki benlik parçasını numarala­yıp kategorize ederek kurmaca düzlemde onlarla yüzleşmeyi dener. Böylesine ayrıntılı, titiz bir kimlik arayış sürecinden ge­çirtir Atay roman kişisini. Yalnızca bilinç düzleminde tanıdığı Hikmet'le hesaplaşmak istemiyor, bilinçaltının gölgeli mekanla­rında gizlenmekte olan Hikmetler'in tümünü gün ışığına çıkar­mayı deniyordur. Titiz bir kurguyla, simgesel düzlemde olumsuzluk çağrışımlarına açık bir sayı ve "Korku" başlığı taşıyan 13. bölümde bir bilinçaltı atmosferi yaratır Atay. Köpek havlamaları ve intihar/ölüm düşünceleri eşliğinde, rüya ve uyanıklık du­rumunun birbirine karıştığı bir ortamda bilinçaltının çocukla­rı olan Hikmetler'i metnin içine salar. Roman kişisinin gerçek kimliğiyle özdeşleşme yolunda, yüzeydeki 'Ben'ine karşı verdi­ği amansız bir savaşımdır bu. "Mış gibi yapmaktan usandım al­bayım," (T0.411) diyordur Hikmet; yeni baştan kurmak istedi­ği bir öz varlıktan söz ediyordur (T0.414); 'kendini tanı' öner­mesi metnin dört bir yanına yayılmıştır (T0.413-421). Atay, odağına bir varoluş sorunsalı oturttuğu romanında, kendi ger­çek 'Ben'ine ulaşmaya çalışan ana kişisini, diğer metinlerinde de yaptığı gibi simgesel içerikli bir isimle adlandırır; Hikmet'in so­yadına varoluşsal bir ton katar: 'Benol'.
Sayfa 340,341 / TEHLİKELİ OYUNLARKitabı okudu
Reklam
ah Cioran... düştüm yine kuyularına..
'Halimizdeki rahatsızlıklara bakıp kaydederiz her şeyi. Sağlığın zayıf noktaları olmasa bilir miyiz ki nedir bir beden? Uykunun boşlukları olmasa nasıl biliriz nedir gece? Sıkıntı bıktırırcasına uzamasa ne biliriz zaman nedir? Tiksinti anları olmasa bilir miyiz aşk nedir? İntihar teşebbüsü olmasa, yaşamak, tüm dehşeti içinde, görünür mü gözümüze? Varoluş bilincimiz bize mal olduğu yorgunluğun sonucudur; varolma güçlüklerimizdir bizi 'biz' yapan. Istırap çekmeden geçirdiğimiz an, varolmamanın, bilinçsizliğin anonim atmosferinde buhar olup gider. Zihne aşkedilmiş birer tokattır uygun anlar. İçimizde çürüyen ne varsa, bizi tehdit eden şeyle, bedenimizin müstakbel çürümüş leşiyle, zihnin dirimselliğini canlandıran bozulmanın soluklarıyla 'varoluruz'. "Derinliğimiz" peşimizi kollayan yok olma eğilimlerinin toplamıdır; bilince gelince, olduğumuz şey olmama ihtimallerimiz bahçıvanlığımızın sonucu değilse nedir ki? Olmuş göründüğümüz şeyin dışında her an kaldığımızda, açıklanamaz olsalar da 'bildik' sırların içinde değişim geçiririz; bilincin zalim ısrarının bizi yönelttiği 'saçma şeffaflık' budur; halimizdeki rahatsızlıkların sona erdiği bilinç berraklığının özü budur. O zaman her şey bizim için 'mevcut' olur, zira bunların her biri zihnin soyut değirmeninde öğütülmüş olup maddesini toz haline getiren de kibirdir. Bu toz haline getirmedir bilmenin gösterisi."
Zenginlik ve yoksunluk -dini bir bilinç ve kötü bir dünyevi bilinç, soyut kültür ve soyut yoksunluğu, devlet ve fiili baskı- geçmişte ve günümüzde insani gerçekliği parçalayan temel çelişkilerdir.
Sayfa 68 - Sel Yayınları
Ben deyince bir boşluk duygusuna kapılıyorum. Öyle unutulmuşum ki kendimi iyice hissetmek elimden gelmiyor. Benden kalan tüm gerçeklik, var olduğunu hisseden varoluş sadece. Yavaş yavaş, uzun uzun esniyorum. Kimse. Antoine Roquentin kimse için yok. Soyut bir şey o. Bilincimde kendimle ilgili ufacık, soluk bir anı salınıyor. Antoine Roquentin… Birden ben soluklaşıyor, soluklaşıyor, işte söndü. Pırıl pırıl, hareketsiz, bomboş bilinç, duvarların arasına konulmuş; kendi kendine sürüp gidiyor. Kimse yok bu bilincin içinde artık. Biraz önce birisi ben, benim bilincim diyordu. Kim? Dışarıda gürültülü sokaklar vardı; bilinen renkleri ve kokularıyla sokaklar. Kimsenin olmayan duvarlar ve kimsenin olmayan bir bilinç kaldı geriye. Hepsi bu: duvarlar ve bu duvarlar arasında bir kişiliğe bağlı olmayan ufacık bir saydamlık.
Ölüm, birinin kişisel ölümü, olmak ve olmamak, bilinç, kesinlik, sonsuzluk ve gelecek hep soyut kavramlar olduğu için birçok gelişim psikoloğu küçük çocukların doğru dürüst bir ölüm kavramına sahip olmadığı sonucuna varmıştır.
Reklam
240 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.