Ey ölüm! Sen yaşamın kederini, gamını azaltıp, onun ağır
yükünü omuzlardan alırsın. Kara talihliye, avareye huzur verirsin. Umutsuzluk ve matemin ilacısın. Kurutursun gözlerdeki
yaşı. Fırtınalı bir geceden sonra çocuğunu kucağına alıp okşayan ve uyutan müşfik bir anne gibisin. Sen insanları yoldan çıkaran, korkunç girdaplara düşüren acımasız ve yırtıcı yaşam
değilsin. Sensin insanoğlunun alçaklığına, bayağılığına, bencilliğine, açgözlülüğüne ve hırsına gülüp geçen ve onun yakışık
almaz işlerinin üstüne bir perde çeken. Senin zehir gibi acı şarabını tatmayacak biri var mı? İnsan korkunçlaştırmış senin yüzünü; kaçar olmuş senden. Nurlu meleği öfkeli şeytan bellemiş.
Neden korkar ki senden? Neden iftira atar sana? Sen pırıl pırıl
bir ışıksın, ama karanlık sanıyor seni. Mutluluğun kutsal meleğisin, ama eşiğinde ağıt tutuyor. Matem elçisi değilsin; sen solgun yüreklerin dermanısın. Umutsuzların yüzüne umut kapısını açarsın. Hayat kervanında yorgun düşenleri konuk eder, yol
yorgunluğundan kurtarırsın. Sözün kısası övgüye layıksın,
ebedî hayatsın sen...