"Acı çekmek ne demekmiş asıl şimdi anlıyordum. Acı çekmek bayılana dek dayak yemek değildi. Ayaktaki cam kesiğine eczanede dikiş attırmak değildi. Asıl acı, kalbi baştan aşağı sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi. Kolları, başı hep dermansız bırakan, yastıkta öbür yana dönme isteğini bile söndüren bir şey."
Spoi
Bunca zamandır hiçbir filme, hiçbir diziye ya da hiçbir kitaba göz yaşı döktüğüm yoktu. Varsa yoksa gözlerim dolar ötesi olmazdı. Ta ki Şeker Portakalı'nın 174. Sayfasını okuyuncaya kadar.
Kitapta merhamet duygusunu beslediğinden şüphe etmediğim bir Glòria bir de Portuga vardı. Bi' insanın sırf karşısındakine gücü yetiyor diye hırpalaması, sırf söyleyebiliyor diye karşısındakini hırpalamaktan beter yapması "gücünü" kitapta uzun uzadıya görebildim. Herkesin "Paulo'nun oğlu yine hinlik peşinde" diye adlandırdığı Zeze'yi yapabilse Luis bile hırpalayacaktı. Ağlamalı, gülmeli, yürek yanmalı, şaşırmalı, sinirlenmeli bir kitaptı Şeker Portakalı benim için. Mesela Jandira'ya stabil duygular besledim, hep sinirlendim!
Ve öyle bir kısım geldi ki sadece bunu diyebildim:
ALLAH'IN CEZASI MANGARİBATA VE ALLAH'IN CEZASI MAKİNİSTİ!