Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yağmur

Ruveyda Nurullah Genç fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına bir güvercin uçurup kıtalar arasından çağırdın beni geçerek birer birer sürgün kanyonlarını derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana koşup geldim; iliştir beni memnu
Reklam
Sanki hiç, gecenin bir yarısı uyanıp da birinin üstünü örtmeyecekmiş gibi hissediyorum Hiç, bir çocuk düşmeyecekmiş gibi rahmime Hiç parayla işim olmayacak Uğraştığım işte hiçbir şeye katlanmayacakmışım gibi Ve elektrik faturasını yatırmayı hiç unutmayacakmışım gibi Kendimi nasıl dünyadan böylesine uzak ve bütün beşeriliğiyle dışlanmış
Farklılaşmamış, keşfedilmemiş, kaba bir varoluş bizi kavuran bir çöl rüzgarı gibidir. Görünenden değil hissedilenden haz duymayı öğrendiğimiz vakitten bu yanadır zevk alamaz olmuşuz zihnimizin dışına çıktığımız gezintilerden. Ya Burak hariçtir ya da Burak can’ım içre candır Engel olamıyoruz ince, mavi bir ateş gibi parıldayan akıma Göğüsümüzü çatlatacak gibi oluyor aciz bir bedenin içinde yeteri kadar bir şey yapamıyor olduğumuzu ve yitip gitmekte olan saniyeleri düşünmek Velhasıl sırrı çözememek güçlü bir çift el gibi sarılıyor boğazımıza Neden neden neden Yalnız mıyız gerçekten? Bu düşünce deryasında tek başımıza mı çekiyoruz küreği ve hiç mi bir karaya, kara da bir yana bir dosta rastlamayacağız Ya kimse indirmez deryaya sandalını ya da biz sandalımızı bulutlara taşımışız da ne kara görünür ne dost gibi bi’alem 22/6