Şu an la' kısmına bastırarak ve kelime-i tevhid ile kelime-i şehadet arasında koşturarak bağıra bağıra can vermek isterdim. Allah'im elli yaşıma kadar disiplinli ve düzgün bir Müslüman olarak yaşayamadm. Haklısın. Her zamanki gibi. Sinemin özünü bilirsin. Ama son bir yildır Resulullah efendimizin gönül iklimine yaslanıyor ve seherlerde sana yaklaşabilmek adına uyumuyorum. Bu son bir yılımı tüm ömrüme yayarsan ve ihlâsla yapmış olduğum tövbeleri kabul edersen ben de belki son nefesimi "ey iman edenler, Allah'a karsı, O'nun azamet-i ilahiyesine göre takva üzere olun ve ancak Müslümanlar olarak can verin," emrini yerine getirmiş bir kul olarak verebilirim. Bir ömür bu son nefes için hazırlanan insanlar var. Omür boyunca "son nefes" tandanslı yaşayan insanlar arasına beni de kabul et. Elli yılımı siviler. Son bir yılımı elli yılıma örtüver. Beni affet. Ben ölüyorum. Öldüğüme inanamayarak ölüyorum. Inanmayarak ölmüyorum ama.
Sayfa 52
Raphael'in Kararlılığı
"Çanta nerede?" diye bağırdı içlerinden biri. "Çantayı sen mi buldun?" Tek yapabildiğim "Hayır!" diye haykırmaktı. Sonradan, Gardo ve Sıçan bana, pes etmeye yaklaşıp yaklaşmadığımı sordular. Gerçek şu ki, hayır, yaklaşmadım. Kulağa deli saçması gibi geliyor ama bir yanım o çantayı bulmadığına emin gibiydi; diğer yanımsa pes etmemem için yalvarıyordu. José Angelico için yapıyordu bunu belki de... çünkü onun hakkında daha fazla şey biliyorduk artık. Ayak bileğimi tutan elin her an beni bırakabileceğini biliyordum. Hızla başımın üzerine düşebileceğimin, kırılmadık kemiğimin kalmayacağının farkındaydım. Bileğimi tutan el beni savurup duruyor, etrafımdaki her şey dönüyordu; kan vardı, ter vardı, kendi pisliğim vardı... ama "hayır"dan başka tek kelime etmiyordum. Ya bana inanacaklardı ya da her şey orada bitecekti benim için.
Reklam
Beni yenilmiş, kendini de zafer kazanmış sanman için hiçbir neden yok. Sadece senin talihin benim talihimi yendi. Efendisini değiştiren o geçici şeylerin nerede olduğunu bilmiyorum,!beni ilgilendiren şeyler şu an zaten benimle birlikte ve benimle birlikte olmaya devam edecek.
Sayfa 11 - (Stilbon)Kitabı okuyor
Son itiraf
Seneler geçti, sevgili Manuel Valadares. Bugün kırk sekiz yaşındayım ve bazen kendimi hasrete öyle kaptırıyorum ki hala çocuk olduğumu zannediyorum. Her an ortaya çıkıp bana sinema yıldızı kartları ya da misketler getireceksin sanki. Hayatın şefkatli yanını bana sen öğrettin, sevgili Portuga. Bugün çocuklara misketler ve kartlar dağıtmaya çalışan benim, çünkü şefkat olmayınca hayatın pek değeri kalmıyor. Şefkat göstermek beni bazen mutlu ediyor, bazense yanıltıyor, ki bu ikincisi daha sık oluyor. O günlerde, yani beraber geçirdiğimiz günlerde, henüz hiç duymamıştım, uzun yıllar önce bir Budala Prens' in gözlerinde yaşlarla bir sunağın önünde diz çöküp ikonlara sorduğu şu soruyu: "KÜÇÜCÜK ÇOCUKLARA HER ŞEYİ NEDEN ANLATMAK GEREK?" Hakikaten de sevgili Portuga, bana her şeyi çok erken anlattılar. Hoşça kal! Ubatuba, 1967
Sayfa 183 - Can YayınlarıKitabı okudu
A'raf 143.ayet
Mûsa, belirlediğimiz yere (Tûr'a) gelip Rabbi de ona konuşunca, "Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım" dedi. Allah da, "Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin." dedi. Rabbi dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, "Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah'ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim" dedi.
13
yaprak gibi titriyorum koynunda bilmediğim müzikler çalıyor odanın birinde şakağımda bir tabanca gece tüfekli 12 değil vurduğun yer 13’ten başlıyor sayılar burda 14’te de bitmiyor 15 nedir kimse bilmiyor nefes alıp veriyorsun göğsümde ya kaçırırsak uyumak nedir o yüzden bilmiyoruz saçında ellerim bildiğim bi şarkı çalıyor odanın birinde dikilitaş da diyorlar semt yeraltı yerin üstünde hayat yok kalbim atıyor gözünde iki gözün çok geliyor ışık yeşile kaçıyor loş aydınlıktan güneşli öpünce sen beni tam da şu an dudağıma ay doğuyor oluyor mu oluyor hayat iki diyor başlıyoruz
Reklam
Sanırım bilinmesini istediğinizden çok daha fazla yardım ettiniz...
Umarım bir kez daha görüşebiliriz, daha mutlu günlerde, eğer böyle günler olacaksa, Sanırım yolda kayboldular, Kimler, Mutlu günler, Beni olduğumdan daha umutsuz bırakacaksınız, Çöktüklerinde bile yürümeye devam eden insanlar vardır, siz de onlardan birisiniz hanımefendi, Şu an biri ayağa kalkmama yardım etse minnettar kalırım, Size bu yardımda bulunabilecek durumda olmadığım için üzgünüm, Sanırım bilinmesini istediğinizden çok daha fazla yardım ettiniz, ...
Sayfa 315Kitabı okudu
Dil Gediği
Şeytanların komutanı daha sonra şöyle der: Dil gediği üze- rinde nöbet tutun. O en önemli gediktir. Diline faydasız ve zarar- lı sözleri söylettirin ve Allah'ı zikir, istiğfar, Kur'an'ını oku- ma, kullarına nasihat etme ve faydalı bilgi verme gibi ona (kal- be) fayda verecek sözleri söylemesine engel olun. Bu gedikte si- zin için
"Benim biraz hava almam lazım." dedim etrafıma bakınarak "Alalım," dedi Uraz, "Gidip biraz yürüyelim." Ona "Hayır." der gibi başımı salladım "Ben yalnız gideceğim." dedim, "Şu an yanımda kimseyi istemiyorum. Anla beni, lütfen... Onu buraya hiç çağırmamalıydın." "Kumru, ben yalnızca..." ''Biliyorum, biliyorum, tamam! Ama yaşadıklarımı biliyorsun... Ölsem umurunda değil kadının. Ne sandın ki? Benden özür dileyeceğini mi? Pişman olduğunu mu?" Uraz birkaç saniyeliğine pişman olmuş ve üzgün gözlerle bana baktıktan sonra tereddütle konuşmaya başladı. "Sen de öyle sanmadın m?" dedi. Acı içinde gülümsedim ve başımı salladım. "Aynen öyle." dedim, "Ben de öyle sandım, Uraz... İşte işte o yüzden şimdi yalnız kalıp düşünmek istiyorum. Ve lütfen, bir dahakine beni biri ile bir araya getirmeden önce bunu bana sor, olur mu?"
"Dr. Seldon," diye söze girdi Chen, "İmparatorluk'un huzurunu bozuyorsunuz. Şu an galaksinin tüm yıldızları arasında yaşamakta olan katrilyonlarca insandan hiçbiri önümüzdeki yüzyılı göremeyecek. Neden kendimizi üç yüzyıl sonrasının olaylarıyla meşgul edelim ki?" "Ben bundan beş yıl sonra bile hayatta
Sayfa 47
Reklam
"barbarsın sen," dedi bana hiç bakmadan. "tek kelime etmeden, tek karşılık almadan onca yolu seni kucağımda taşıyorum hala söyleniyorsun." Dudaklarım can sıkıcı bir "o" şeklini almıştı. "Beni kucağında taşımadın ki," dedim şişeden bir yudum su içerken. Ağzının içinde kıkırdadı. "Taşımamı mı
Sayfa 388Kitabı okudu
"İşte orada yanılıyorsun güzel vårisim." Yarım bir gülümsemey bana döndü. "Onlara nasıl yenildim sanıyorsun? Bir lordu öldürmek neredeyse imkânsızdır Nova, neredeyse imkânsız ama bir Su Lordu'nu öldürmek imkânsızdır. Beni öldüremediler, beni sürükle diler. Bir kayalığın kenarına yaslanıp gökyüzüne baktı. "Halkımızı korumak için her şeyi yaptım. Tüm gücümü onları okyanusa saklamak için kullandım sonra da okyanusu taşıdım." "Ama bir okyanusu nasıl taşıyabilirsin" Gözlerinde o gümüşi delilik parladı. "Tüm dünyayı sular altında bırakarak," dedi gocunmadan. "Sakın bana onlara acıdığını söyleme." Bu cüret karşısında şaşırsam da sakin kalmayı başarmıştım. "Bir sürü masum insanı öldürmeyi mi?" "Biz de masumduk." "Ateşe ateşle karşılık vermek ne kadar doğru bilmiyorum." "Savaşın doğrusu ve yanlışı olmaz. Savaşın kazananı ve kaybedeni olur. Biz bir kez kaybettik, eğer doğru mu yanlış mı diye bir saniye olsun düşünseydim şu an hayatta olmazdın. İnsanları da alfinleri de korudum ben."
Sayfa 300Kitabı okudu
"Su Krallığı'ndan birileri sır saklamaya başladığında dünyanın başına hep kötü şeyler geliyor." Buralarda tek başıma kalmak istemedim. Nefret edilen bir kişinin daha olması işime geliyor." "Sen gerçekten tuhaf bir adamsın." Bakışları aniden derinleşti. "Bu çekici yanlarımdan biri mi?" İstemeden ve farkında
Sayfa 296Kitabı okudu
Sözcükleri ancak oluşturabiliyordu şimdi. O or- gazmdan sonra ancak konuşabiliyordu. Söyleyebildiği tek şey onun adıydı. "Clay!" "Bunu halledeceğim," diye fısıldadı Clay. "Sana bakacağım." "Biliyorum," diye mırıldandı Julia, tamamen ken- dinden geçmiş hissediyordu. Clay öpme işine geri döndü, bu sefer
Sayfa 185
Gözyaşları ve Gülüşler
Nil kıyısında, gün batarken, bir sırtlanla bir timsah karşılaştılar. Durup selamlaştılar. Sırtlan dedi ki: "Nasıl gidiyor hayat, azizim? " Timsah da cevap verdi: "Benim için kötü. Zaman zaman acı ve hüzünle ağlıyorum, o zaman da öteki hay­vanlar bıkıp usanmadan 'Bunlar timsah gözyaşlarından başka bir şey değil!' diyorlar. Bu da beni öyle yaralıyor ki, söyleyecek söz bulamıyorum. " Bunun üzerine, sırtlan konuştu: "Acınızdan ve hüz­ nünüzden söz ediyorsunuz, ama bir an benim yerimde olduğunuzu düşünün. Dünyanın güzelliğini seyredi­ yorum; harikalarına, mucizelerine bakıyorum, salt bir neşeyle, tıpkı günün güldüğü gibi, bazen kahkahayla gülmeye koyuluyorum. Şu ormanın milleti de 'Bu bir sırtlanın gülüşünden başka bir şey değil. . . ' diyor."
Sayfa 6
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.