Tuhaf bir adam oldum
Kendimle konuşuyorum evin içinde
Biraz da şu koltuğa oturayım, diyorum
Perdeleri ne kadar zamanda yıkardın, diyorum
Bir gün olsun açık bırakmıyorum yatağımızı
El ayak değmeyen yerler nasıl tozlanıyor böyle
Merak etme, mutfağı tertemiz ettim
Terlikler senin istediğin gibi duruyor
Çamaşır ipini silmeden asmıyorum çamaşırı
Bir kahve yapayım diyorum
İki fincan koyuyorum, süt hazırlıyorum sana
Sessizlikten mi nedir
Bütün bunları yüksek sesle söylüyorum.
İnsan başka nasıl katlanır ölüme, bilmiyorum.
Sevişirken yılan bile dokunamaz
Tapınmakta aşktan saygın olamaz
Sevda üzre yıldırım olsa çarpmaz
İstiyorsan uzak kalmak ölümden
Hep aşk üzre olmalısın a caaanım
Ki ölüm de sevişirken kıyamaz
2 ocak 1984
Kalemi lekeden ayırdı, "kendimle başım belada" dizesinin üzerine kalın bir çizgi çizdi. Sonra bir daha çizdi. Uzunca çizgiye bakakaldıktan sonra yanına aynı dizeyi daha italik bir şekilde yazdı.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"Öyle güzelsin ki
kuş koysunlar yoluna"
bir çocuk demiş.
Her şeye sahip zannederken aslında hiçbir şeyinin olmadığı farkındalığıyla yaşanamadığını
Amaç olmalı, hayal olmalı, hedef olmalı gibi gereklilikler silsilesinde gezinirken bunların anlamının yitirildiği
E peki şimdi, ya sonra, birkaç saat- üç gün- iki ay sonra ne olacak?
Bunca yıl devirmişken hiçlik'ten başlamaya yetecek gücü ne verebilir, bu motivasyonu ne sağlayabilir? Hem de tüm bunların anlamını kaybetmişken
Gündelik hayatın gereklilikleri salt gereklilik diye yapıldığı şu demlerde
Suyun acı olduğu şu demlerde
Güneşin yokluğunda
Sadece
"Oturmuşum yatağa. Ben, beni düşünürüm."