Senin gözlerini
Çocuklara vereceğim kentlerdeki;
Onurlu ve uzak
Hilesiz ve çıplak
Bir su damlasından korunaksız
Ay ışığına ilmekler atan
Ebruli, derin
Bal kıvamında bir gizem
Biraz dost, biraz sitem
Çokça sevgili
Çocuklara, gözlerini senin
Sevsinler diye birazcık başkalarını...
Gönül yorgunluğu ne, biliyor musun? Gökte yıldızın kalmıyor. Gölgen bir yere sığmıyor. İçindeki şarkı içinde boğuluyor. Penceren sokağa bakmıyor. Bütün sevgi sözleri kalbinde cezaya dönüyor. Kirpiklerin hiçbir güzellikle halkalanmıyor. Baktığın bütün sular yeraltına çekiliyor. Sevmek korkusu ayrılıktan çok önce acı veriyor. Dünyanın bütün cenazeleri evinin önünden kalkıyor. Her gün bir arkadaşın büyüdüğünüz zamanlarda kayboluyor. Girdiğin çıktığın bütün kapıların önünde yabancı, ardında yalnızlık olup kalıyorsun. Ne, biliyor musun gönül yorgunluğu? Kendinden soğuyorsun. Sözünden soğuyorsun. Geçmişinden soğuyorsun. İnandıklarından
soğuyorsun. Baktığın yüzlerden soğuyorsun.
İçine bile bakmıyorsun artık. Dünya, inandığın o yitik cennet değil.
Durup dururken inciniyorsun. Kötü söz gerekmiyor bunun için. Sana söylenmesi de gerekmiyor sözün. Tam kirpiklerinin ucunda bir yarım ay, dudaklarında bir boyalı söz...
bir kırıcı gülüş yetiyor kapanman için. Saygısız ses, kibirli gövde, tüküren gözler... kalabalık, tanrısından büyük! İskeletine kadar çekiliyorsun. Birisine bir söz söyleyeceksin; sessizlik boğucu; şu uzun ayrılığa bir özür, bir sitem... kırk cümle kuruyorsun, ağzını açmadan vazgeçiyorsun. İncinme değil bu, insana olan inancını yitirme!'
Bütün güzellikler gibi bir gecikme bu da. Varıp acısını çocukluktan alan. Büyüyecek ölüme kadar. Hangi sevgi sözünü söylesem yalnızlık, hangi zamana sitem etsem hayat...
Sayfa 178 - Kırmızı Kedi Yayınları 12. BasımKitabı okudu
Birisine bir söz söyleyeceksin; sessizlik boğucu; şu uzun ayrılığa bir özür, bir sitem... kırk cümle kuruyorsun, ağzını açmadan vazgeçiyorsun. İncinme değil bu, 'insana olan inancını yitirme!'
Birisine bir söz söyleyeceksin; sessizlik boğucu; şu uzun ayrılığa bir özür, bir sitem... kırk cümle kuruyorsun, ağzını açmadan vazgeçiyorsun. İncinme değil bu, insana olan inancını yitirme!
Benim en iyi dostum gece ışıklarıdır. Ben buradan bakarım bir sır gibi kapanan geceye. Susmayı ne kadar seviyorsam o kadar severim ışıklara bakmayı. Tüm lambalarımı söndürür bir sitem gibi otururum. Belki küçücük bir mum, arada bir. Geceye yenilmemek için mi, geceyi çoğaltmak için mi, kim bilir... Yalnızlığın simsiyah gözleriyle bakarım. … Ve neden insan, ne kadar acı geçerse geçsin, çocukluğunu okşar durur yaşlandıkça? Geceyi seyrede seyrede öğrendim ki ışık insanın içinde yanmıyorsa yüzüne vurmuyor.
Biz aynı acının içinden geçiyoruz. Aynı şiddetle kötürümüz. Kötülüğün o büyük evinde yaşıyoruz. Aynı rüyanın içindeyiz. Hepimizin alnında, avuçlarında ekmek ve aşk yazıyor. Hepimiz inandığımız değerlerle yaralıyız. Birisi geliyor ve yıldızları kalbimize tutuyor. Biz o yıldızların arkasındaki kalple birden ışıyıveriyoruz.
Şu uzun ayrılığa bir özür, bir sitem... kırk cümle kuruyorsun, ağzını açmadan vazgeçiyorsun. İncinme değil bu, insana olan inancını yitirme! Yaranı evde bırakıp çıkıyorsun sokağa.