Öğretmenler gününde, öğretmen Refet'in hikayesini anlatıcam size toplanın. Ama Refet'e geçmeden önce kitabın müellifi Fatma Aliye Topuz'dan bahsedelim biraz.
Fatma Aliye Hanım, Türk Edebiyatı'nın ilk kadın romancısıdır, edebi yaşantısından bahsedicem ben suretini merak ediyorsanız, cebinizdeki 50 TL'nin arka yüzüne bakabilirsiniz. Kendisi aynı
Türkiye'nin önemli düşünürlerinden olan Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, 100 kitaptan oluşan okuma listesi tavsiyesine dair yazılarının beşincisini yayınladı. ‘Önümüzü açacak öncü kuşak için 100 kitaplık okuma listesi’ başlığı ile ile kaleme aldığı yazılarda ödünç bir akıl ile ödünç bir dünya inşa edilemeyeceğinin altını çizen Kaplan, kendi
Sağlam, güçlü, işlevsel bir ego ruh sağlığının en önemli
göstergelerindendir. Sigmund Freud’un insan ruhsallığını
kavramsallaştırdığı yapısal modelindeki üç temel bileşen; id, ego ve
süperegodur. Freud’a göre benliğe asıl işlevselliğini ve gücünü veren ego,
“ben” dediğimiz ruhsal yapının kilit bileşenidir. Egonun görevi, id yani
içten gelen dürtü ile, süperego yani dış dünyadan gelen beklenti ve kuralları
uzlaştırarak basınçlarını azaltmak, iç ile dış arasında sürdürülebilir bir
denge kurmaktır.
Egonun işlevsel ve sağlıklı bir yetişkin hayatı sürdürebilmemizi sağlayan
hayati işlevleri vardır: Dürtüleri, güdüleri ve duyguları kontrol ve regüle
etmek, gerçeklik testi yapmak yani zihnindeki gerçeklikle dış dünyadaki
gerçekliğin örtüşüp örtüşmediğini anlayabilmek, muhakeme yapmak yani
akılcı düşünüp doğru karar verebilmek, düşünce süreçlerini takip edebilmek
ve karşılıklı alışverişe dayalı sürdürülebilir nesne ilişkileri kurabilmek,
egonun işlevleri arasındadır.
Türkiye'nin önemli düşünürlerinden olan Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, 100 kitaptan oluşan okuma listesi tavsiyesine dair yazılarının dördüncüsünü yayınladı. ‘Önümüzü açacak öncü kuşak için 100 kitaplık okuma listesi’ başlığı ile ile kaleme aldığı yazılarda ödünç bir akıl ile ödünç bir dünya inşa edilemeyeceğinin altını çizen Kaplan, kendi
İlişkiler ile ilgili olumlu olumsuz yaşantıların üzerimizde bıraktığı etkinin farkındalığını sağlamak açısından okunası bir kitap. Ancak bir psikoterapistten daha derin, daha kapsamlı bir kitap beklerdim açıkçası. Ara ara daha derin bilgiler verse de, genel itibariyle herkesin üzerinde kafa yorabileceği, sohbetlerde geçebilecek türde şeyler yazılmış. "Bana bir şey katsın" beklentisi olmadan, keyfi olarak okunabilecek bir kitap olduğunu düşünüyorum..
İşlevsiz ya da Yanlış İşlevli Ego
Ego, popüler kültürde sıklıkla yanlış anlaşılan ve yanlış kullanılan
kavramlardan biri.
Son yıllarda bazı bireyler için “egolu / egosu büyük / egosu yüksek /
egosu çok” dendiğini duyuyoruz. Kibir, her şeyi kendine hak görme,
eleştiriye tahammülsüzlük, övüngenlik, saldırganlık ve egosantrik (ben
merkezci) düşünce, halk arasında yüksek ya da büyük ego olarak
tanımlanıyor. Bu yanlış anlama üzerinden “iyi” ya da “ideal” insanın egosuz
olması gerektiğine dair çarpık bir inanç geliştirenlere de rastlamak
mümkün. Oysaki bütün bu nitelikler güçlü bir egonun değil, patolojik
narsisizme özgü büyüklenmeci sahte benliğin karakteristik özellikleridir.
Büyüklenmeci sahte benliğe ilk kim “ego” dedi bilemiyoruz ama bu
yanılgının bu kadar benimsenmiş olması, narsisizmin çok hızlı artmasına ve
halkın olguya ne isim vereceğini bilememesine bağlı olabilir.
Kişilik Örüntüsü Nasıl Gelişir?
Hikâyemizin en başına baktığımızda görüyoruz ki; bizler, daha doğarken
ihtiyaç, korku ve ötekine muhtaç oluşla belirlenmiş canlılarız. Bebeğin içine
doğduğu sosyal küvözde, öncelikle anne ve sonra diğer bakım verenler
kendilerinin ve bebeğin ihtiyaçlarını nasıl karşılıyorlar, korku başta olmak
üzere duygularını nasıl regüle ediyorlar ve birbirleriyle nasıl etkileşime
geçiyorlar? Bunları hem gözlemler hem de etkileşimin bir öznesi olarak
deneyimler bebek ve zamanla kendi başının çaresine nasıl bakacağını bakım
verenlerinden öğrenir (ya da öğrenemez). Bu öğrenmeler, ya da yanlış ve
eksik öğrenmeler sonucunda gelişen davranışlar, tutumlar, bilişler, inançlar,
ruhsal refleksler ve alışkanlıklar bireyin hayatla baş etme mekanizmalarını
oluşturur ve buna bağlı olarak gelecekteki ruhsal dayanıklılığını, ruh sağlığı
düzeyini belirler. Yaşam koşullarına karşı yeterli dayanıklılık gelişirse birey
ileride sağlıklı yetişkin işlevselliğine kavuşabilir. Yani kendi ihtiyaçlarını
karşılayabilen, kendi duygularını regüle edebilen ve ötekilerle yapıcı
etkileşime geçebilen bir birey olur. Dayanıklılık gelişmezse bunları
yapamaz, ruhsal patolojiye ve kişilik bozukluklarına yatkın hale gelir.