Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
Hüzünlü, ılık, insan sevgisi dolu hikayelerini Sait yazmaz, yaşar. Sait bir dertli, kötülüklerden, aşağılıklardan, dünyadaki cümle bayağılıklardan, kirden iğrenen bir ademoğludur. O daima iyiliği söylemiştir.
Karadenizi sorarsanız, o da bugün dümdüz. Üstünde ufacık kırışıklıklardan başka dalgaya benzer bir şey yok. Bu küçücük kırışıklar, Karadenizi ışığa boğmuş. Pırıltılar cümbüşte
Geceleri, dört bir yanına keskin bir koku salan, karanlık bir mağara gibi insanın içini ürperten, yapayalnız kalmış hissini veren Haliç, balıkçı kayıklarının binlerce ışığı ile donanmış.
Ben ne bileyim, nerededir aşk. Aşk, toprakta, taşta, suda, ağaçta, gecede, gündüzde… Yeşil otlarda bile… Aşk olmazsa damarlardaki kan durur. Aşk, aşk, kainatın her zerresindedir.”
Bolu ormanları, karanlık bir deniz gibi çalkalanıyor. Ağaç denizi diye boşuna dememişler. Buralarda ister istemez Köroğlu geliyor hatıra. Bütün heybetiyle, namıyla, şanıyla koç Köroğlu… Köroğlunun Kıratını oynattığı bu yerlerde, kim bilir kaç yüzyıl sonra, bizler rahat bir otobüste, evimizde imiş gibi, konuşa dertleşe yol alıyoruz.