11.Hz.Ali (radıyallahu anh) şöyle demiştir: "Her şeyin ilmi Kur'an Kerîm' de mevcuttur. Ancak insanın idraki bunu kavramaktan acizdir."
"Kulun Mevlâ'sına doğru tutacağı en güzel yol, bütün hallerde O'na muhtaç olduğunu bilmesi, bütün davranışlarında sünnete sıkıca sarılması ve rızkını helâl yoldan aramasıdır."
Reklam
Bir konuda Resulullah'ın (s.a.v.) sözü var ise, onun başka birinin görüşleriyle desteklenmeye ihtiyacı yoktur.
Allah Teâlâ, kendisinin indirdiği vahye ve Resûlünün ortaya koyduğu sünnetlere uyulmasını da farz kılınmıştır.
Ebû Seleme el-Abdî isimli zatın naklettiğine göre de şöyle demiştir
“Ben Ebû Abdillâh’ı şöyle derken işittim: “Her kim Kur’ân mah- lûktur derse kâfirdir, onun küfründe şüphe eden de kâfirdir Burada İmâm Ahmed, Kur’ân mahlûktur diyenler bir tarafa, bunların tekfîrinde duraksayanın dahi kâfir olacağını ifade etmek- tedir. Hâlbuki başka bir yerde İmâm Ahmed’den tam tersi bizzat Kur’ân mahlûktur diyenler hakkında dahi eğer ki konuştuğu sözün varacağı yeri idrak edemeyen câhil birisi ise ona tarifte bulunul- ması, öğretilmesi gerektiği nakledilmiştir. Lâlekâ’î, onun bu hu- sustaki sözlerini şöyle nakletmektedir: “Kur’ân Allâh’ın ilmindendir, Allâh’ın ilmi ise yaratılmış değildir. Her kim yaratılmış derse o kişi kâfirdir. Bu sözü gör- düğü ve bildiği hâlde hâla duraksayan kişi ise Cehmî’dir. Gör- meyen ve bilmeyen kişiye ise görmesi sağlanır (anlatılır). Yani Kur’ân’ın mahlûk olduğu sözünün bizzat Allâh’ın ilminin sonradan yaratılmış olduğu manasına geldiğini ve bunun da Allâh’ın ilmini sonradan elde ettiği sonucunu doğuracağını göremeyen ki- şiye bunun îzâhı gereklidir. Öyle görünüyor ki İmâm Ahmed’in Cehmiyye bidatçilerinin küfrü hakkındaki sözleri mutlak tekfîr kapsamında olup, muayyen şahıslardan da ancak hüccet ikâme olunmuş ve ilgili delilleri açıkça reddeden kimseleri kapsamak- tadır. Esâsen, Ehli Sünnet’in bu tarz “hafî”, yani “kapalı” meseleler- de hataya düşen fırkaların tekfîri hakkındaki kanaati bu şekilde- dir. Dîndeki “zâhir”, yani “açık” meselelere gelince; İmâm Ahmed bu tarz fırkaları tereddütsüz tekfîr etmiştir.
Sayfa 68 - NedaKitabı okuyor
Ebu Nuaym, Hilye'de Sehl'den şunu nakleder; Bir kimse Hz Peygambere gönülden uyarsa, kalbinde başka bir şeye karşı arzu kalmaz.
Reklam
İbrahim el-Havvas; Sabır, kitap ve sünnetin hükümlerine göre yaşamaya sebat etmektir. Sehl b. Abdullah et-Tüsteri; Fütüvvet sünnete bağlılıktır. Ebu Hafs; Kulun Mevlasına doğru tutacağı en güzel yol, bütün hallerde O'na muhtaç olduğunu bilmesi, bütün davranışlarında sünnete sıkıca sarılması ve rızkını helal yoldan aramasıdır.
Ebu İshak; Allah'a muhabbetin alâmeti, O'na taati ve Resûlüne tâbi olmayı her şeye tercih etmektir. Nasrabadi; Tasavvufun aslı kitap ve sünnete sıkıca sarılmak, heva ve bidatları tetketmek, meşayihe hürmet göstermek, virdlere ara vermeden devam etmek, ruhsatlar ve kişisel yorumlara göre amel etmeyi bırakmaktır.
Şah Şuca; Kim gözlerini harama bakmaktan çevirir, nefsini şehvetlere karşı korur, iç âlemini sürekli olarak denetim altında tutar, dış görünümü sünnete uygun hale getirir ve kendisini helal lokma yemeye alıştırırsa onun feraseti asla hata yapmaz.
289 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.