akşam en güzel masaldır
iyi anlatılırsa
doğru olan herşeyde biraz
öfke, biraz yılgınlık vardır
der, bir kıssa
câm incelince şarap da incelir
yaşam acıdan kırmızıya
ölüm hüzünden beyaza
ve bir gül gelirse
bu yol ayrımından gelir
mutlaka ve nasılsa
kendi elimizle kurduğumuz gurbetten
daha zor bir sürgün yoktur
yaşasak da, yaşamasak da
umuda ve sonbahara hüküm ki:
gülün saltanat devrinden
ne sevdikse bugünden
ve ne kaldıysa dünki
acıyı yakuta döndürsün
hüznü döndürsün elmasa
akşam en güzel masaldır çünki
iyi anlatırsa
Gönlünce yiyebilirsin bahçedeki tüm ağaçlardan,
Tükenir diye korkma; bir şu ağaç haricinde,
Hayrın ve şerrin bilgisini taşıyan: teminatı olarak
Senin itaatkârlik ve imanının, diktim onu
Bahçenin ortasına Yaşam Ağacı'nın yanına .
Seni uyardığımı hatırla, onu tatmaktan sakın;
Sakın acı sonuçlarından; çünkü bilemezsin,
Ondan yediğin gün ,biricik buyruğumu
Çiğnediğin vakit ölmen kaçınılmazdır.
O günden itibaren fani olursun
Ve bu mesut halini kaybedip,
Sürgün edilirsin bir elem ve keder âlemine.
İnsanın doğası, derinliği, kuvveti onun manevi yedek güçleri ile belirlenir. Doğal yaşam koşullarının dışına itildiklerinde, kendilerini bütün özleriyle ortaya koyar insanlar, çünkü tam da böyle zamanlarda bu yedek güce başvurmaları gerekir.
Yaşam kolay bir şey değil... Sizi, kişisel felaketlerin ötesine, güçsüzlüğün ve bütün nankörlük ve ahmaklıkların ötesine taşıyacak bir büyük düşünce yoksa kendinizden öte, bıkkınlık ya da ahlaksızlığın içine düşmeden yaşamak olanaksız...
- gün neyi çevirir söyle
hadi ihtiyar gün görmüş yolcu
sözcüklerin içinden ağdırdığın
simgeleri boşlayabilir misin
"gün" çağrışımlarıyla duyurur bana
geleceğin kelepçesi de olur
güneş de açar evin içinde
On birinci yüzyıla dek entelektüel yaşam "manastıra ait" okullada sınırlıdır. Buralardaki sessizlik kültürü edebiyat pratiğinin taşıyıcısı olmuştur. On ikinci yüzyılın özgür kent devrimi bir başka tür eğitim sisteminin zaferini yüceltmiştir. Bu, "papaz" ya da "piskopos" okullarıdır ve bunların yapısı şehir ve katedral merkezleridir. Artık manastırın itaat kuralının bağlamadığı "ruhban"ların yeni sınıfiarına açık olan bu "katedral okulları" dil sanatlarıyla ilgilenme riskini göze alırlar. Önce dilbilgisi (Orleans, Chartres), ardından "diyalektik." Şehirleşen kültür zaman içinde yaygınlaşırken "mektepli" (scolasticus) figürü, ardından da "öğretmen, usta" figürü, dinleyici kitlesi toplar ve onların dikkatini çeker. Sonuçta, bütün Hıristiyanlığın sürgün toprağı (terra alinea) olan Paris, bütün bu kişileri kesin olarak toplarken, Oxford da yavaş yavaş ortaya çıkar. Bu gruplaşmadan (consortium) üniversite doğar.
Bir ağaç budanıp da tepesi kesildi mi, köke yakın bir yerinden yeni filizler, sürgünler verir; bunun gibi, henüz ömrünün baharında hastalanıp ölüm yatağına düşen bir ruh da çokluk ilk yaşam günlerinin ve sezgilerle kıpır kıpır bir çocukluğun baharsı çağına döner sık sık, sanki orada yeni umutlar keşfedecek ve kopan hayat ipliğini yeniden birbirine tutturacaktır. Ağacın kökünden fışkıran sürgünler bir solukta boy atar, büyür, özsularla donanır, ama yalancı bir yaşamdır ortafa görünen, sürgün gelişip de eskisi gibi doğru dürüst bir ağaca dönüşemez artık.
Hangi sıkıntılarla doğduğumuzu bildiği için, çarçabuk en ağırlarına alışmaya bizi götürürken, felaketlere ve zorluklara alışkanlığı bulmuş olan doğa, başka hiçbir şeyde bize daha çok yardımcı olmamıştır. Eğer talihsizliklerin sık sık yinelenmesi ilk darbedekiyle aynı güce sahip olursa, bunlara hiç kimse dayanamaz. Hepimiz talihe bağlanmışız. Bazılarının zinciri altındandır ve gevşektir, bazılarının zinciri sıkı ve bayağıdır; ama ne fark eder? Tümünün çevresini aynı bekçiler sarmıştır ve sen belki de, sol elinde daha hafif bir zincir olduğunu düşünmezsen, bağlamış olanlar da bağlanmış olurlar. Birinin çevresini şeref payeleri, bir başkasının çevresini mal mülk kuşatır; bazılarını soyluluk, bazılarını aşağı bir soydan olmak yük altına sokar; bazılarının başları başkalarının emirleri altındadır, bazılarınınki ise kendi emirleri altında; bazılarını sürgün bir tek yerde tutar, bazılarını din adamlığı görevi! Bütün yaşam bir köleliktir.
İnsanlar önce karınlarının doymasını ve kendilerini güvende hissetmeyi istiyor olabilir. Ama benim için özgür olmadığım, kendimi özgür hissetmediğim bir yaşam zaten ölü bir varoluştur.
Onun dəbdəbəyə baxış tərzi böyük bir ruhdan irəli gəlir. Allah-Taala bu qadına belə bir ruh bəxş etmişdir. Əlbəttə, bu lütf həm də bizə şamil olur. Üzləşdiyim bütün ağır şəraitlərdə - həbs, işgəncə, sürgün və terror hadisələrində yoldaşımın üzündə sarsıntı və məyusluq əlaməti görməmişəm, möhkəm iradəsi bu yolda mənə ilham vermişdir. Mərhum anam çox dözümlü, ayıq və möhkəm olsa da, bu həddə deyildi. Anam cəsur qadın idi, məni mübarizəyə həvəsləndirirdi. Mən ilk dəfə zindandan azad olunanda belə demişdi: "Oğlum, səninlə fəxr edirəm və bu yolda Allahdan sənə uğur diləyirəm". Lakin həbslər təkrarlandıqca ürəyi yanırdı, gəncliyimi həbsxanalarda keçirdiyimə görə gileylənirdi. Yoldaşımda isə heç vaxt dözümsüzlük görməmişəm.
Yahudilik. Yaşam dinamiklerini sürekli sürgün hâlinde oluşturan Yahudiliğin kuralla, tepeden tırnağa sürgün olmanın yarattığı bir mantıkla
ve savunma psikolojisiyle geliştirilmiştir: Yasakçı, tekelci, dışlayıcı , yabancılaştırıcı vs. Bu mantıkla olusturulan bütün seremo-
niler ve kurallar, bizzat Tanrı tarafindan lanetlenmektedir. Sehir hayatia gectikten sonra da bu aliskanligi devam ettiren Ya-hudi kültürü, kendi disindekilere hayati dar etmis; yaptiklan-
na karsilik da baska kudretlerin eliyle cezalandilmak suretiy-le, döngüsel bir cezalandirmani hem aktörleri hem de kur-
banlan hâline gelmislerdir.?