"...seni benden ayıran şu ince fistan
gel atalım urbaları üstümüzden
et ete sarılalım, anadan doğma
kavuşmadık yerimiz kalmasın, güzel
göğsün göğsümde, dudakların ağzımda
susalım, sessizlik ve sırdır ötesi.."
Hepimiz susalım sözlerin işe yaramadığı anlar vardır, keşke ben de ağlayabilseydim, her şeyi gözyaşlarımla söyleyebilseydim, anlaşılayım diye konuşmak zorunda kalmasaydım.
Geçmedi yare sözümüz
Yollarda kaldı gözümüz
Yere sürüldü yüzümüz
Böyleymiş kara yazımız
Çiçekler açılmaz oldu
Pınarlar içilmez oldu
Yar bize gülmez oldu
Böyleymiş kara yazımız.
Yalnız ona yar demiştik
Onda bir şey var demiştik
O bizi anlar demiştik
Böyleymiş kara yazımız.
Hey gönül gene bu gece
Kederim geceden yüce
Gel susalım beraberce
Böyleymiş kara yazımız
Sus, dedi, hepimiz susalım, sözcüklerin işe yaramadığı durumlar vardır, keşke ben de ağlayabilseydim, her şeyi gözyaşlarımla söyleyebilseydim, anlaşılmak için konuşmak zorunda olmasaydım.
"İhsan! Sen hata ediyorsun! Hocaların hatalı bile olsa, onları asla tenkit etmeyeceksin! Onlar ne dediyse, ne yazdıysa kabul edeceksin! Kabul etmesen bile, sesini çıkarmayıp tenkit etmeyeceksin!"
Hocamla şu itirazda bulunmuştum:
" Ya hocalarımızın hata yaptıklarını vesikalarla tesbit edersek; yani vesikalar, ' senin hocan yanlış biliyor!' dese, yine de susalım, yazmayalım, tenkit etmeyelim mi?"
Hocam, "evet! demişti, "susacaksın, tenkit etmeyeceksin!"
Buyrun, tarih kurumu üyesi bu hocanın hikmetli sözlerini, tarih metodolojisi olmak üzere hep beraber beynimize nakşedelim; ne acı!
Fakat bu resmi tarihçiler istemese de, gerçek tarihçiler ve gerçek tarihçilik ufukta belirdi; her gün biraz daha yaklaşmada...
Geçmedi yâre sözümüz,
Yollarda kaldı gözümüz,
Yere çalındı yüzümüz,
Böyleymiş kara yazımız.
Çiçekler açılmaz oldu,
Pınarlar içilmez oldu,
Yâr bize bir gülmez oldu,
Böyleymiş kara yazımız.
Bu bahtımızın işidir;
Bu her işlerin başıdır:
Yâr başkasının eşidir,
Böyleymiş kara yazımız.
Yalnız ona yâr demiştik,
Onda bir şey var demiştik,
O bizi anlar demiştik,
Böyleymiş kara yazımız.
Hey gönül gene bu gece
Kederin geceden yüce;
Gel susalım beraberce:
Böyleymiş kara yazımız.
Susalım, susalım, yalnız düşünelim!... Kelimelerin üstünde bir iklim var; oraya sığınalım! Kelimelerin, havasında bulutlar gibi çözülüp örüldüğü iklimde, sessiz ve kelimesiz Allah’ı düşünelim!