Çünkü nerde olursam olayım -bir gemi güvertesinde, Paris’te bir sokak kafesinde ya da Bangkok’ta- hep aynı sırça fanusun içinde kendi ekşimiş havamda bunalıyor olacaktım.
Sanki asıl öldürmek istediğim şey o derinin altında ya da başparmağımın altında atan o ince mavi damarda değil, başka bir yerde, daha derinde, daha gizli ve ulaşılması çok daha güç bir yerdeydi.
İyi geceler, tatlı prenses. Hala bir başınasın; metin ol; panik yapma; bu cehennemden sıyrılıp baharın o cömert, tatlı, taşkın ve özverili sevgisiyle dol.
"Dans etmek için iki kişiye gerek yok, yalnızca birinin dans etmesi yeterli" diye düşündüm ve rüzgârda savrulup bükülen bir ağaç gibi bıraktım kendimi.
"Ben sana demedim mi?" Marco'nun soluğu kulağımı yakıyordu. "Harika dans ediyorsun."