Dinsel yobazlık, okumayı kökünden kaldıracak bir gizil güç içermektedir: Bütün gerçekler kutsal kitapta var iken, başkaca kitap okumanın bir yararı olamaz, bunun ancak zararı vardır, bu yüzden de kutsal kitap dışında okumak günahtır, demek cezalandırılmalıdır. Din derslerinin liselerde zorunlu kılınmasından sonra, doğa bilgileri öğretmenleri ile din dersi öğretmenlerinin, ögretmenler odasında nasıl çatıştıklarını biliyoruz. Bu çatışmalarda paylayan, üstün durumda olan din dersi öğretmenidir. Yeni dinledim, derste pozitivizmi anlatan genç bir felsefe öğretmeni hanımı, öğretmenler odasında din öğretmeni, "Günahtır, öğretmeyin böyle şeyler", diyerek uyarma gereğini duymuştur. İslamda felsefe daha onuncu yüzyılda yasak edilmişti. Aklın kullanılmasına konulan yasaktır bu. Aklın kullanılması ise sorumluluk getirir ve yorucudur. Buna karşılık dogmalarla yetinmek rahattır. "İşimiz Allah'a kaldı" sözü bunu anlatır. Bu dünyada hiçbir şey için uğraşmaya değmez. Allah'ın dediği olur. Kısaca gözden geçirdiğimiz şu koşullar altında daha okuma alışkanlığına varamamış insandan çok bir şey bekleneceği söylenemez sanırım.
"İstersen bizim mekana gel. Bugün otel dolu değil, sabaha dek bir odayı sana verebiliriz. Aşk otelinde tek başına olmak biraz yürek burksa da uyumak için iyidir. Yataklarımız rahattır."
Bir insan namaz kılarken bir an da olsa huzurullahta olduğunu tahattur etmeli, düşünmeli yani ve şükretmeli Allah nasip etti diye.
Sevmediğini huzuruna kabul etmiyor Hazret-i Allah.
Şeklen de olsa namaz kılabilenlere ne mutlu!
Bir zaman bir adam, bir sahrada, bedevîler içinde ehl-i hakikat bir zâtın evine misafir olur. Bakıyor ki, onlar mallarının muhafazasına ehemmiyet vermiyorlar. Hattâ ev sahibi, evinin köşesinde paraları oralarda açıkta bırakmış. Misafir zat, hane sahibine dedi: "Hırsızlıktan korkmuyor musunuz, böyle malınızı köşeye atmışsınız?"
Hane
Bedenimiz günde 9 saatliğine patronumuza, ruhumuzu ise 7/24 sağduyuya, kamuoyu görüşüne yani egemen ideolojiye teslim etmişken, düşünmek ve seçmek zorunda kalmadan yaşayıp gitmek ne kadar rahattır.
Bir Acem bahçesi, bir seccade
Dolduran havzı ateşten bade.
Ne kadar gamlı bu akşam vakti
Bakışın benzemiyor mutade.
Gök yeşil, yer sarı, mercan dallar
Dalmış üstündeki kuşlar yâda.
Bize bir zevk-i tahattur kaldı
Bu sönen, gölgelenen dünyada.