Zamanımızda ancak milli kültürlerini yapabilmiş cemiyetler, yirminci asır medeniyeti dediğimiz Batı medeniyetine girebiliyorlar. Milli kültürlerini yapmaya çalışmayarak Batının medeniyetini hazır almaya özenenler, bu hareketlerinde muvaffakiyetsizliğe uğruyorlar. Zira şekil ve kıyafet benzeyişleri, lüks hayat ve ısmarlama teknik, bir milleti medeniyete bağlamaya kâfi gelmiyor. Medeniyet taklit edilmeyen, satın alınmayan, belki ancak kültürün tayin ettiği istikamette ilerleyerek enerji ile meydana getirilen eserdir. Bu hareket yapıldıktan ve kültür muvaffak olduktan sonra bir cemiyet, çevresindeki medeniyet ailesine girebiliyor. Milli kültürler teşekkül ettikten sonra, hep birlikte bağlandıkları medeniyetin içinde yer alıyor ve ona bütün mâna ve çehresini kazandırıyorlar.
b) İş bölümünde her fert kendini muayyen bir işe tahsis ettiğinden yaratma duygu ve mesuliyetini kaybediyor. Bağlı olduğu işinin çerçevesinden çıkabilmek ümidi azalarak insanda kadercilik duygusu peyda oluyor. Dükkânında kendi hesabına iş gören sanat sahibi, mesleğinde ilerlemek ümidiyle çalışarak yenilikler keşfedebiliyordu. Aynı zamanda bu keşfin kendisine faydası vardı. Halbuki hep başkalarının hesabına çalışan bugünün işçisi, yenilikler araştırma düşüncesinden uzak kalarak, hergün işine bir otomat gibi gidip gelmeye alışmıştır.
İşlerin fazla bölünmesiyle meydana gelen ihtisasın sağladığı evrim, bir işin bütünü üzerinde zekâsını kullanma imkânına sahip olanlarla teknisyenlere ait bir imtiyaz halinde görülmektedir.