Biz insanların mecbur olduğu ne çok şey var. Ailemize bakmaya ,işimizi yapmaya, kendimize bakmaya, toplumun değer yargılarına uymaya, devlet seferberlik ilan ederse savaşmaya ve daha önemlisi yapmak istemediğimiz şeyleri yapmaya mecburuz. Peki gerçekten mecbur muyuz? Yok mu bunun başka bir yolu? Mecbur olduklarımızdan, bize verilen sorumluluklardan kaçmanın bir yolu yok mu? Biz bu dünyaya atıldığımızdan beri başımız dertten ve sıkıntıdan çıkmıyor. Hayat bizleri "tekdüzeliğe" boğuyor . Hepimiz ressam ya da müzisyen olmuyoruz. Çoğumuzun "bayağı" ve "rutine bağlanmış" tekdüze işleri ve uğraşları var. Kaçımız bundan zevk alıyor o tartışılır. Bu yazıda anlatmaya ve sorgulamaya çalıştığım şey şu. Biz insanlar, mecbur olduğumuz "şeylerden" nasıl "zevk" alabiliriz? Tekdüze işler bizi köreltiyor. Yapmak istemediğimiz şeyleri yapmak bizi bezdiriyor. Bizleri ruhsal bunalımlara sokuyor. Pek çoğumuz bundan ölümle kurtuluyor. İşin garibi ölenlerin çoğu ölümün ne olduğunu şu tekdüze hayatlarında sorgulayamıyor. Bizler hayatlarımızı "çoğul" yaşıyoruz, "tekil" değil. Okumak, düşünmek, yazmak ve sanatla ilgilenmek; yani kısacası "derinlik kazanmak" biz insanları çoğuldan tekile indirger. Bir insanı tekdüzelikten ve çoğunluktan ya olağan üstü bir olay, ya da entelektüel uğraşlar kurtarabilir.
Karar sizin... ya da senin.