GENÇ TÜRKLER HAREKETİ NE ZAMAN BAŞLAR? - Bitkin Ordu
Ama asıl facia, imparatorluğun iç yapısında, iç idaresinde oynanır. Ordu, donanma, tam bir halsizlik içinde çökertilir. Mali esaret tamdır. Siyasi haysiyetsizlik, utanç verecek dereceye varır.
Sayfa 13 - Remzi KitabeviKitabı okuyor
"Başa gelenler tam bir facia ve cahillik! Korkuyorum senin bunu öğrenmenden."
Reklam
Tekniğin bünyesinde saklı diğer bütün tehlikelerin birer facia ve felaket haline gelmesi tam da anlayış gücümüz, tefekkür melekemiz üzerine çökmekte olan böyle kesif bir karanlığın tehlikesinden neşet eder.
Minimal diyaloglar, göndermeler, yaşamın rutin akışı, birçok anlam yükleyebileceğimiz basit hareketler, konuşmalar, duruşlar ve sonunda tam olarak "Facia" olan neydi ve hangi sahnede önümüze çıkacak derken, hiç beklemediğimiz yalın bir çıkışla: "İşte Facia budur" çıkışıyla noktalanır hikâye.
Sayfa 10 - ÖnsözKitabı okudu
Gece, tam onun Atlantik'te numara yaptığı sıralarda, kendisini telefona çağırmak, rahatsız ettiğim için af diledikten sonra, kısaca veda ederek, mikrofon başında kafama kurşun sıkmak, ne güzel olurdu! Bu müthiş sesi duyunca, evvela ne olduğunu anlayamayarak bir müddet duracak, sonra deli gibi "Raif! Raif!" diye bağırıp benden bir cevap almaya çalışacaktı. Yerde son nefesimi verirken bir ihtimal ki, bu sesleri de duyar ve gülümseyerek ölürdüm. Benim nereden telefon ettiğimi bilmediği için çaresizlik içinde çırpınacak, polise haber veremeyecek ve ertesi gün elleri titreyerek gazeteleri karıştırıp, esrarı çözülemeyen bu facia hakkındaki tafsilatı okurken kalbi nedamet ve yeis içinde çırpınacak, ömrünün sonuna kadar beni unutamayacağını, kendimi kanla hatırasına bağladığımı anlayacaktı.
Sayfa 121 - Yapı Kredi Yayınları
18. yüzyıl, hem bağımsız bir siyasî ve kültürel bütün olarak Kırım Hanlığı'nın sonunu ve hem de Rusların Kırım yarımadasını ve Tatar halkını fethini beraberinde getirmiştir. Müteakip yılların göstereceği gibi, bu, Tatar halkı için tam bir facia olmuştur.
Reklam
Balkanların kaybı bir evlat acısı gibi Türklerin yüreğine oturacaktır. Üstelik muazzam insani kayıplar da verilmiş, bu boyutun eklenmesiyle tam olarak bir facia ortaya çıkmıştır. Balkan Harpleri'nde Balkanlı Türk ve Müslümanlar etnik temizliğe maruz kalmış, 500.000 kişi hayatını kaybederken, 1.000.000 zavallı da perişan halde göç yollarına
Sayfa 189
masumiyet filmi “bekir!”
gece, tam onun atlantik’te numara yaptığı sıralarda, kendisini telefona çağırmak, rahatsız ettiğim için af diledikten sonra, kısaca veda ederek, mikrofon başında kafama bir kurşun sıkmak, ne güzel olurdu ! bu müthiş sesi duyunca, evvela ne olduğunu anlamayarak bir müddet duracak, sonra deli gibi “Raif! Raif! “ diye bağırıp benden bir cevap almaya çalışacaktı. yerde son nefesimi verirken ihtimal ki, bu sesleri de duyar ve gülümseyerek ölürdüm. benim nereden telefon ettiğimi bilmediği için çaresizlik içinde çırpınacak, polise haber veremeyecek ve ertesi gün elleri titreyerek gazeteleri karıştırıp, esrarı çözülemeyen bu facia hakkındadaki tafsilâtı okurken kalbi nedamet ve yeis içinde çırpınacak, ömrünün sonuna kadar beni unutamayacağını, kendimi kanla hatırasına bağladığımı anlayacaktı.
Sayfa 127 - kültür yayınları, 1.basım, istanbul 1943Kitabı okudu
Bir sevgiliyi "mükemmel" ilan etmek ancak onu anlamadığımızın bir göstergesi olabilir. Birini ancak bizi sahiden hüsrana uğrattığında tanımaya başladığımızı iddia edebiliriz. Gelgelelim sorunlu olan sadece onlar değil. Tanışıp tanışabileceğimiz herkes kusurlu çıkacak: trendeki yabancı, okuldan eski bir tanıdık, internetten tanışılan yeni
Sayfa 243Kitabı okudu
Topal Osman bir kere Ali Şükrü Bey'in hemşehrisi idi. Sâniyen, Ali Şükrü Bey kendisini çok takdir eder ve Karaoğlan'da Kuyulukahve'nin karşısındaki Merkez Kıraathâne önünde akşam üstleri her fırsatta karşı karşıya otururlar ve nargile içerlerdi. Ali Şükrü Bey'in fâcia-i şehâdeti de oradan başlamıştı. O zamanki söylentiye nazaran, Merkez Kıraathânesi'nde buluştuktan sonra Topal Osman'ın daveti üzerine nargile içmek için Samanpazarı'ndaki evine gitmişler. Odaya girildiği zaman ortayerde tabure gibi küçük bir şey ve karşılıklı arkalıksız hasır örme iki sandalye bulunuyormuş. Osman Ağa kapıya bakan iskemleye geçmiş ve Ali Şükrü Bey'e de karşısındaki iskemleyi göstermiş. Oturmuşlar, lakırdıya başlamadan önce hazırlanan iki nargile gelmiş. Bir taraftan nargile fokurdatırlarken, diğer taraftan da sohbet başlamış. Tam bu sırada kahveler getirilmiş. Ali Şükrü Bey, kahve fincanını eline alır almaz, Kara Donlu Çete efrâdından dördü yağlı ipi Ali Şükrü Bey'in eğilmeyen başına geçirmişler. Ali Şükrü o esnada: "Osman! Yaktın beni!" demiş ve bir eliyle oturduğu iskemlenin hasırlarına can havliyle o kadar kuvvetle sarılmış ki, na'şının avucunda o hasır parçaları görülmüş. İşte: "Bir cinâyet ki, cezâlar ona nisbetle küçük!"
Sayfa 101Kitabı okudu
134 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.