TJR okuyup da yanıldığımı hiç hatırlamıyorum. Her okuduğum kitap bir öncekinden daha çok etkiliyor beni.
Carrie Sato, biyografik kurgu tadında bir kitap. Anlatımı, Reid'in o tanıdık keyfini veriyor okurken.
İşte bu yüzden TJR okumak, muazzam bir olay...
.
Carrie, eski tenisçi olan babasının izinde gitmeye yedi yaşında karar verdi. Sıkı çalışmaların sonucunda bir çok başarıya imza atar ve dünya da en çok şampiyonluk kazanan unvanına sahip olur. Tüm bu başarılı kariyerinin yanında muhatap olarak kimseyi görmemesi ve suratsız yüzü ile pek de sevilen bir sporcu değil. Zaten onun için de önemli olan sadece ve sadece tenis.
Lakin yaşadığı sakatlık sonucu emekliye ayırır kendini. Aradan epey bir zaman geçmiş ve rekorlarını kırmakla tehdit eden bir tenisçi sayesinde kortlara geri dönme kararı alır. Bu kısımda ne kadar başarılı olur olmaz okurken heyecanı dorukta yaşıyoruz. Özellikle o tenis maçlarını gözümün önüne getirerek hayal etmek harikaydı. Bir de karşısındaki rakip, Sato'nun bir başka örneği olunca iki tarafın hırsını düşünün
.
.
Elimde bir kaç tane daha okunacak TJR kitabı var, zira her kitaplikta kötü günler için iyi gün dostu kitap bulunmalı...
.
Severek okudum, siz de okuyun diye TAVSIYE EDERIM...
.
Okumak Iptiladir Müptelalara Selam Olsun...
“Bir zamanlar yaygın olan kelimeler, artık miadını doldurmuştur. Tıpkı vaktiyle onca övgüye mazhar olmuş isimler gibi: Camillus, Caeso, Volesus, Dentatus ve kısa bir süre sonra Scipio ve Cato sonra Augustus, Hadrianus ve Antoninus. Hepsi kısa sürede göçüp gider, efsane olur ve mutlak bir unutuluşa gömülür. Elbette bunu herhangi bir şekilde yeryüzünde olağandışı ışıldamış olanlar için söylüyorum; diğerleri de kısa sürede son nefeslerini verir, "görünmezler, duyulmazlar." Peki ebediyen hatırlanma nedendir? Tamamen beyhude bir çaba. Peki çabamızı neye yöneltmemiz gerekir? Şuna: Düşüncede adalete ve İcraatta ortak yarara, sözde aldatmamaya, gerçekleşen her şeyin gerekli olduğuna, tanıdık, ortak bir temelden geldiğine inanarak onları samimiyetle karşılamaya.”
Medyada çizilen bazı basmakalıp portrelere ve cezaevi kurumlarının başkalarına zorbalık etmeyi sevenleri çekebileceği gerçeğine karşın, tecrübelerime göre cezaevi görevlileri çoğunlukla işini iyi yapmak isteyen, yapamadığında da hüsrana uğrayan insancıl kimselerdir... Cezaevi görevlileri ruh hastalarıyla, zalimlerle, sahtekarlarla, korkaklarla, acı çekenlerle ve kendilerine zarar verenlerle -kimi zamanda bu özelliklerin hepsine sahip tek bir kişiyle- uğraşmak zorundadır. Bence bu iş biraz azim ister ve insanlığa inanmayı gerektir. Yakın zamanda tanıştığım bir cezaevi görevlisi kendi görüşünü benimle paylaşınca çok duygulanmıştım: "her azılı mahkumun içinde dışarı çıkmaya can atan iyi bir adam vardır. "