Yine tanıdık bir tablo!
Biz İranlılar Şii olarak özgür olmak istiyoruz. Sizin kadar özgür! Toplum düzeni üzerinde konuşmayı istiyoruz, hem de her an hapishaneye gönderilme tehlikesiyle karşı karşıya bulunmadan.
Yeni hız yeni kutuplaşma
Musa dağlardan çıkıp geldi. Koltuğunun altında dağların tepelerinden bile yukarıda olanın yazdırdığı kendisinin de granite kazıdığı kuralları taşıyordu. Musa sadece bir kulakta halk ise alıcı.. Çok sonra İsa ve Muhammed aynı ilkelere göre davrandılar bunlar piramitsel adaletin klasik örnekleridir. Ve sonra başka bir tablo çeşme başında kuyu ağzında ya da Nehir boyundaki doğal buluşma yerlerinde toplanan kadınlar.. Su alınır çamaşır yıkanır ve enformasyon ve bilgi alışverişi yapılır. Konuşmaların başlangıç noktası genellikle somut eylemler somut durumlar olacaktır. Bunlar tarif edilir, geçmişte ve başka yerde vuku bulan benzerleriyle kıyaslanır ve yanlış doğru Güzel Çirkin güçlü zayıf diye değerlendirilir. Vuku bulan olaylara ilişkin ortak bir anlayış her zaman olmasa da yavaş yavaş ortaya çıkabilir bu normların yaratılması sürecidir bu eşitlikçi adaletin klasik örneğidir. Çeşme başı artık yok. Bir süre öncesine kadar modernleştirilmiş ülkelerde kirli çamaşırlarımızı da gelip temizleri ile çıktığımız jetonla İşleyen otomatik çamaşır makinelerinin olduğu küçük dükkanlarımız vardı. Çamaşırlar yıkanırken bazı kısa konuşmalar oluyordu artık bu makinelerde kalmadı büyük alışveriş merkezleri insanlara karşılaşma fırsatı verebilirdi Ama genellikle onlarda dikey Adalet yaratmayacak kadar genişler. Tanıdık yüzleri rastlamayacağımız kadar büyük ve davranış standartları oluşturmak için gerekli muhabbetleri sürdüremeyeceğimiz kadar telaşlı ve kalabalık var.
Reklam
Şimdi biz yapalım :)
Prado'un yaptığını yapmaya çalıştı: Kendini yabancı birinin gözlerinin içine sokmaya, onun bakışını kendi içinde kurmaya ve bu bakışın içinden bakarak kendi aksini kendi içine almaya. Kendisiyle bir yabancıyla, yeni tanıdığı biriyle karşılaşır gibi karşılaşmaya. .... Hepsinin karşısında bu aynı tablo vardı; yine de, Prado'nun dediği gibi, hepsi biraz farklı görmüşlerdi, çünkü insanın dış dünyasının görünen her bir parçası biraz da iç dünyasıydı. Portekizli, hayatının bir tek dakikasında bile başkalarının gözüne göründüğü gibi olmadığına emindi; kendi dış görünüşünde -ne kadar tanıdık olsa da- kendisini tanıyamamıştı ve bu yabancılık karşısında büyük bir dehşete kapılmıştı.
Ne kadar tanıdık bir tablo !!!
.....okullar yeni nesillerin kalbini ve zekasını kurutan yerler olarak kalmaya devam edecek,basın bedenini satmakla geçinen hayat kadınına benzeyecektir.
Sayfa 128
Tanıdık bir tablo
Ama düşündüğünü yapmadı, çünkü bunun anlamsızlığını biliyordu. İster KAHROLSUN BÜYÜK BİRADER yazsın, ister yazmasın fark etmiyordu. Günlüğü tutsa da, tutmasa da, yine fark etmiyordu. Düşünce Polisi onu ergeç ele geçirecekti. Eğer tek sözcük yazmamış olsaydı bile, yine de tüm suçları içine alan bir suç işlemişti. Buna Düşünce suçu deniyordu... Düşünce suçu sonsuza dek gizlenebilecek bir suç değildi. Bir süre saklanabilirdiniz, ama yıllar sonra olsa bile, eninde sonunda sizi yakalamalarını engelleyemezdiniz.
Nils Christie yakın bir tarihte sürecin mantığını ve sonuçlarını bir benzetmeyle özetlemeye çalıştı. Bu metin henüz geniş okur kitle­sine sunulmadığı için, sözünü ettiğim hikâyeyi etraflıca aktaracağım: Musa dağlardan çıkıp geldi. Koltuğunun altında, dağların tepelerinden bile yukarıda olanın yazdırdığı, kendisinin de granite kazıdığı
Sayfa 31 - Ayrıntı Yayınları
Reklam
31 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.