"Geçmişte kalmış adamlar hakkında bir şeyler öğrenmem gerektiğini hissettim," dedi. "Onlar gibi olmamak için en iyi şansımın bu olduğunu düşündüm."
...
"Sen tam tersi oldun," dedim.
"Sanırım bu şimdiye kadar birinin bana söylediği en iyi şey olabilir," dedi.
"Bu doğru," dedim.
Ve doğruydu da. Owen tam tersiydi. İlk günden beri, atölyemdeki o ilk buluşmadan beri diğerlerinin tam zıttı gibi hissettiriyordu ama artık sadece bir duygudan daha fazlasıydı. Bu sadece onunla birlikte olmanın kolay olması (gerçi öyleydi) ya da daha önce hiçbir ilişkimde hissetmediğim şekilde onunla birlikte daha da derinleştiğimi hissetmem değildi. Birbirimizi ya da biriyle yaşadığınız ya da asla tam olarak bulamadığınız o zor yolla anlamamız bile değildi: Bir bakışın bize diğer kişinin neye ihtiyacı olduğunu söyleyebileceği o yaygın durum. Partiden ayrılma zamanı; benimle iletişim kurma zamanı; nefes almam için bana biraz alan tanıma zamanı.
Bunların hepsinden biraz vardı ve aynı zamanda hepsinden çok daha büyük bir şeydi hissediyordum. Hayatınız boyunca beklediğiniz şeyi birinde bulduğunuzda bunu nasıl açıklardınız? Kader mi derdiniz? Buna kader demek tembellik olurdu. Bu daha çok evinizin yolunu bulmak gibi bir şeydi. Ev, gizlice umduğunuz, hayal ettiğiniz ama daha önce hiç gitmediğiniz bir yer.
Ev. Hiç sahip olup olamayacağınızdan emin olmadığınız bir yer.
Onun benim için olduğu kişi buydu. Anlamı buydu.
Sayfa 212 - Artemis Yayınları