Gerçekten de (muhtemelen belirli ilkel toplumlar haricinde) şu ana kadarki tüm insanlık tarihinin güce dayandığını kabul etmemiz gerekmektedir. Zengin bir azınlık zor ve ağır işleri yerine getiren ve eğlenmeye fazla vakit ayıramayan çoğunluk üzerinde iktidar ve güce dayanan bir hâkimiyet kurmuştur. Güce dayanan bu hâkimiyeti sürdürebilmek amacıyla insanların beyinlerinin yıkanması gerekmektedir. Böylece yöneticiler gibi yönetilenler de mevcut durumlarının Tanrı, doğa ya da manevi hukuk tarafından emredildiğini varsaymışlardır. Peygamberler kendi manevi ve dini kimliklerini yaratmış olduğu güç ve iktidarı ortadan kaldırmış olan devrimcilerdir. Onların dış politika prensipleri, “RAB Zerubbabil'e 'Güçle kuvvetle değil ancak benim Ruhum'la başaracaksın' diyor" (Zekeriya 4: 6). Yabancı güç ve ittifaklara dayanılması çılgınlığına karşı bir söylem geliştirmişlerdir. Hoşea'nın dediği gibi, "Asur kurtaramaz bizi, savaş atlarına binmeyeceğiz. Artık ellerimizle yaptığımıza ‘Tanrımız' demeyeceğiz çünkü öksüz sende merhamet bulur"
yıldızsız geceler örtüldü üstümüze
uzayan karanlikta
homeros kadar körüz
bir masala tutunuyoruz_
suyla yıkıyoruz mürekkebi
lekesiz kitaplar yazıyoruz
emir kipi yasaktır!
bahşedecek kibrimiz yok
yalvaracak tanrımız da
canlı cansız
şeylerin biricikliğine inanıyoruz
her kum tanesi
bir kar tanesi kadar eşsiz
taş dili edebiyatı okuyoruz mesela
kuş dilinde şakıyoruz
çiçekleniyor ellerimiz...
Eylem TE
Bizim bakacak bir saatimiz, gidecek bir işimiz, faturalarını ödemekle yükümlü olduğumuz bir evimiz, başlarına bir şey gelmesinden korktuğumuz bir ailemiz, inandığımız bir Tanrımız… yok mu gerçekten?
Ancak istediğimiz kadar dağılmış, sabahtan gece yarılarına kadar yabani ot gibi bu dünyanın çukurlarına atılmış olalım, Tanrımız ve ona inancımız sayesinde yine de bir halk olarak kaldık, halklar içindeki tek ve kimsesiz bir halk
Sayfa 23 - İş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
Fransa-karşıtı cephenin diğer mensupları da ileri gidiyorlardı: Fransa’nın liberal ya da hafifmeşrep cinsel ahlakının karşısına, kadınlar için elzem olan örf ve adetlere itaati ve beraberinde “Alman töresi”ni, “Alman sadakati”ni, hatta “Alman giyim kuşamı”nı koyuyorlardı. Bu noktada, günümüz İslami köktendinciliğiyle açık benzerlikler bulunmaktadır. Din, kültürün millileşmesinden yakasını kurtaramıyordu. Kararlı yurtseverler için “bizim Alman Tanrımız” bir kült nesnesi olarak görülüyordu. Söz konusu olan Luther’in Hristiyan tanrısı mıydı, yoksa daha da eskilerden pagan Alman tanrısı mı? Alman-severler için asıl önemli olan bu değildi; önemli olan, Fransızlardan dinsel olarak da ayrıştırmaktı.
her tür iyilik ve kötülükle uğraştım
ah avamın sevinci
işte bu yüzden her bir kalbin üstüne bir örtü örttüm
her örtünün üstünde tanrımız ve her tanrının üstünde
kalbim var
Kalbi neşelendiren şarkıları söyleyelim:
Birleşince Tanrıçamız, Tanrımız
Bereket bolluk gelir ülkeye,
Ağıllar, ambarlar taşar,
Her tarafta şenlik var.
Ey Sümer halkı!