72 syf.
10/10 puan verdi
Serhat Kılıçarslan (İNCELEME)
Unutulan veya görmezden gelinen ne kadar şey varsa, gözümüzün önüne getiriyor Adıgüzel Güven. Evet Allah’ım hiç iyi değiliz ve hala Habil’in hakkını sormadık Kabil’den, bu gidişle soracak gibi de değiliz. İşgal edilmiştir inandığımız tüm çiçekler… Sigortalı bir işe girilmeden hala aşık olunmayan zamanlardan geçiyoruz. Aslında ileri gitmiyoruz, hep aynı noktadayız sadece yıllar ilerliyor. Ve Uhud’un okçularından rol çalmaya devam ediyor dünya. Unutmadan eklemek lazım tarih dersinden sınıfı yakanlar tarihe geçiyor, dersi dinleyenler sadece dersi geçebilirler. Yeri gelmişken ölüyoruz dediği Borges’in işte tam olarak bu. Telaşa mahal yok ve dahi panik yapmayın hepimizin bir sırası var beklediğimiz. Ve yine Güven Adıgüzel’e bırakmak lazım son sözü: “Bu ülkeyi kurtarmalıyız, evet bu ülkeyi hiç Neşet Ertaş dinlememiş adamların elinden.”
Kadraj Hataları
Kadraj HatalarıGüven Adıgüzel · İzdiham · 2014168 okunma
‘Tarlalar’ ülkesi Polonya
“Polonya’nın Almanya sınırına sadece altı kilometre uzakta ve küçük bir kasaba olan Kozlowa Gora’da yaşıyorduk. Komşularımızın çoğu Alman kökenliydi. Okulda Almanca öğrenmeye başladık. Ve bu dili kasabadaki tabelalarda görmeye ya da insanları Almanca konuşurken duymaya alıştık. Soyadımız ‘Gut’ olduğu için, çoğu insan bizim Alman kökenli olduğumuzu varsayıyordu ama ailem son derece vatanseverdi. Biz Polonyalıydık. Bundan gurur duyacak şekilde yetiştirilmiştim. Okuldaki Tarih dersi bana, yüzyıllar boyunca batıdan Almanlar, kuzeyden İsveçlilerle Litvanyalılar, doğudan Tatarlarla Ruslar, güneyden de Macarlar tarafından defalarca işgal edilen ülkemin acıklı tarihini öğretmişti. Güzel Polonya, adı ‘Tarlalar’ anlamına gelen bu ülke, Avrupa’nın en elverişli tarım alanına sahip ülkesiydi ve bu diğer ülkeler onun hasadını toplamak istiyorlardı. Biz Polonyalılar, toprağımıza el atmaya hazır ülkeler tarafından çevrelendiğimizin farkındaydık. Bu bilinç, ülkemize ve kimliğimize daha da sadakatle bağlanmamızı sağlıyordu.”
Reklam
Atsız'ın Kalem Kavgaları ve Kalem Kavgalarında Atsız Üslubu 1930'lardaki kalem kavgaları: Atsız, kalem kavgalarıyla da tanınmış bir isimdir. Onun deyişiyle "mürekkepli kalem tartışmaları” ilk yazı hayatından vefatına kadar sürer. Bu tabiri Atsız, 1956 yılında Ocak gazetesinde yazdığı "Bir Felsefe Öğretmeninin Yanlışları"
Özgürleşme ne sandıklarda ne de mahkemelerde başlar. Özgürleşme, kadının ruhunda başlar. Tarih bize ezilen sınıfın efendilerinden gerçek kurtuluşu kendi çabalarıyla kazandığını söyler. Kadının bu dersi öğrenmesi, özgürlüğünü elinde tutma gücüne göre özgürlük elde edeceğini anlaması gerekir.
Sayfa 190Kitabı okudu
288 syf.
·
Not rated
·
Read in 6 days
Hey gidi günler...
Kitap Osmanlı'nın son yıllarına şahit olmuş yazarın anı yazılarından oluşmakta. 3 kıtaya hakim olmuş bir imparatorluğunun son demlerine ait yaşanmışlıkları okumak elbette hüzün vericiydi. Yazar, diplomasiden aile hayatına, komşuluktan hayvan sevgisine kadar birçok konuyla ilgili anılarını sitem ve özlemle kaleme almış. Anı kitabı okumayı seviyorsanız tarihimize de ayna tutan bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Tarihimizin güçlü köklerinden beslenebilmek için, o kökleri büyüten idarenin ve toplumun yaşam şeklini, düşünce dünyasını irdelemek lazımdır. Bizde maalesef, genelde Tarih dersi kapsamında, sınav kaygısıyla ezberci öğrenme tekniğiyle bilgi hamallığı kalıyor.
Samiha Ayverdi
Samiha Ayverdi
'nin okuduğum ilk kitabı oldu. Hayatıyla ilgili, arka kapakta yer alan kısa bir yazıyı yorum kısmına ekliyorum. Keyifli okumalar dilerim..
Dünden Bugüne Ne Kalmıştır?
Dünden Bugüne Ne Kalmıştır?Samiha Ayverdi · Kubbealtı Neşriyatı · 200622 okunma
Tarih
§ Tarih, ahlâk dersi vermek için yazılmaz . Devlet ve toplum hayatını inceler . Halil İnalcık §
Sayfa 53 - TimaşKitabı okudu
Reklam
Bütün savaş yıllarında Mustafa Kemal, ne cumhuriyetçilikten ne garpçılıktan ne devrimcilikten bahsetmiştir. Gericilik her tarafta idi. *** Bir ahlâk komisyonu da bilhassa kadına karşı harekete geçti. Ramazan akşamı Direklerarasında dolaşırken, yan sokaklarda süngülü askerler görmüştüm. Bunların görevi, caddeye çarşaflı peçeli de olsa kadın sokmamaktı. Şeriatçı Tevhid-i Efkâr, siyasette Anadolucu iken, kadın açık saçıklığına dikkat etmediği için gün aşırı polise hücum etmekte idi. Mustafa Kemal'i ve onunla beraber olanları "tekfir" eden fetvaları İstanbul hocaları vermişlerdir. *** İstanbul, Tanzimat'a doğru, Anadolu ise Tanzimat'tan geriye doğru yuvarlanıp gidiyordu. Büyük Millet Meclisi'nde bir hoca milletvekili Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nda Büyük Millet Meclisi'nin kanun koymak hakkı bahis konusu edildiği sırada, kürsüye çıkmış, Tanrı'nın kitabı dururken kanun koymak iddiasında bulunan bir Meclis'te üye kalamayacağını söyleyerek memleketine dönmüştü. Mekteplerden resim dersi kaldırılıyor, Anadolu'da alabildiğine medrese açılıyordu. Men-i müskirat Kanunu'nun tartışması sırasında iki hoca, Meclis'in sokağa doğru penceresini açarak: - Ey ümmet-i Muhammed, din elden gidiyor, diye avaz avaz haykırmışlardı. ***Dehanın sabır niteliğine en iyi misal, büyük liderin gericiliğe karşı yıllar süren sessiz ve uysal katlanışıdır. ***
Sayfa 350 - PozitifKitabı okudu
136 syf.
·
Not rated
·
Read in 30 hours
Uzun zaman sonra ilgimi çeken bir kitap bulmayı başardım ve okurken keyif aldım. Ana karakterimiz tarih ve coğrafya dersi veren bi öğretmen ve okuldaki öğrencileri hakkında. Çocukların yaptıklarından dolayı kitabın adının ne için "Tanrısız Gençlik" olduğunu anladım. Hayata dair hiçbir şey öğrenmemiş çocuklar (aslında çoğu çocuk böyledir) cidden acımasız varlıklar oluyorlar.
Tanrısız Gençlik
Tanrısız GençlikÖdön Von Horvath · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20213,159 okunma
Neredeyse 1,5 yıl süren tutukluluk bu kararla sona erdi. Atsız "şimdi serbest, fakat yine işsizdi. Babası Mehmet Nail Bey, o hapisteyken Deniz Hastahanesi'nde hayata gözlerini yummuş, ölüm haberini bir çavuş, komşuları Sıdıka Hanım'a tebliğ etmişti. Bedriye Atsız, Cuma günleri Nişantaşı'ndaki British High Schhol (İngiliz Okulu)'da tarih dersi veriyor ve ayda 30 lira kazanıyordu. Üç nüfus, işte bu parayla geçinmek zorundaydılar. 30 lira tabii ki yetmiyor, babadan kalma halılar, başka eşyalar ve bir kısım kitaplar yok pahasına satılıyordu." (Yağmur Atsız 2005: 156'dan Deliorman 2013: 77). "Atsız'ın ise bütün bunlar muhtemelen pek umurunda bile değildi. Algıladığı bile şüpheliydi. Onun tek amacı, 'Bozkurtlar'ı tamamlamaktı. Sarı saman kâğıtlı bir kalın müsvedde defterine yine sapsarı ve reklam olsun diye bir firma tarafından hazırlanmış yaklaşık 40 santim uzunluğundaki bir kurşunkalemle, 1945/46 Kışı'nın o mağmum ve rutûbetli kış ikindileri günler saat 16.00'ya doğru başını alıp giderken deliler gibi romanı bölüm bölüm nasıl tamamlamaya uğraştığını anımsıyorum. Ortalık karardıktan sonra da, elektrik tasarrufu için sâdece tek bir masa lambasıyla aydınlatılan alt kattaki oturma odasında o gün yazdıklarını Annemle bana okurdu.” (Yağmur Atsız 2005: 156).
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.