Tarık

Güzel ve Ateşli Şehir :)
Antalya, dünya üzerinde kendine ait güneşi olan tek kenttir. Bu güneş ısıtmaz ama ıslatır. Kanser yapmaz ama kan kusturur. Irkçı bir orospu çocuğudur. Turisti bronzlaştırırken, çalışanı buharlaştırır. O kadar erken doğar ki geceyi kimse anımsamaz. Güneş Antalya'ya Isparta'dan yakındır. Kirpik terletir, dudak yapıştırır.
Sayfa 29
Reklam
Zamanı armağan etmenin manasını nihayet anlamıştım. Zamanda aynı anda var olmayı paylaşım sanıyordum. Bana bir çiçek bile getirmemesini önemsememiştim. Oysa birlikte geçirdiğimiz zaman, onun kendisine verdiği hediyeydi. Benimle birlikte olmadığı zamanı verebilseydi bir hediye olurdu. Hoşuma gidecek bir kitabı bulmak için kitapçılarda dolaşabilseydi, eski kasetleri hard diske dolduracak bir usta bulabilseydi, sevdiğim müzikleri netten indirebilseydi, bir mektup yazabilseydi... Kendi zamanında yanında ben olmadan da bir parçasını bana ayırabilseydi... Yalnızken zamanını hediye etmeyen biri sevmemiş demekti. Sürekli sorduğum sorunun cevabı buydu.
Sayfa 228 - ŞebnemKitabı okudu
"...Başlarında kar maskesi olan ve sadece gözleri görülen insanlarla iletişim kurmanın çok daha kolay olduğunu anlamıştım. İnsanın yüzü antika müzik setlerindeki ekolayzır, bir borsa tabelası ya da hava durumunu gösteren bir tablo gibiydi. Dolayısıyla sözlük anlamının yanında, her kelimenin bir de mimik anlamı vardı. Yani kimin ağzından çıktıysa yüzünün o anki ifadesinin kelimeye kattığı ikinci bir anlam... Ancak mimik anlam daima yoruma açıktı. Üstelik bütün o ekolayzırlar, tabelalar ya da tablolar çoğunlukla yanlış göstergelerdi. İnsanın yüzü, doğuştan bozuk bir barometreydi. Sonuçta doğar doğmaz, avazı çıktığı kadar ağlayan bir yaratıktı. O şiddetli ağlama ciddiye alınmış olsa, daha fazla acı çekmemesi için bebeklerin doğar doğmaz öldürülmesi gerekirdi."
Sayfa 139Kitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
"Savaşmak için bir silah yeter ama barışmak cesaret ister!"
"Etrafımdaki herkesin acelesi vardı. Ama bir havaalanında olduğumuz ve binecekleri uçakları geç kaldıkları için değil. Acele etmeye bağımlı oldukları ve acele etmeden nasıl yaşanır bilemedikleri için. Çünkü bu çağda her şey acildi. Sokaklar, caddeler ve evlerdeki hayata hayat daima aceleyle yaşanıyordu. Dolayısıyla her yerde olduğu gibi bu havaalanında da insanlar yanımdan birer ambulans gibi geçip gidiyordu. Evet, tam da ambulanslara benziyorlardı. Çünkü aslında acil olan tek şey içlerinde taşıdıkları hastanın durumuydu. Çünkü o hasta, aşktan bilgiye, paradan tatile kadar bu hayatta her şey geç kaldığına dair sanrılar görüyor ve geç kalma nöbetleri geçiriyordu."
Reklam
Reklam
45 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.