Kelâbâzî'nin genel kanaatlerine bakılacak olursa, Ene'l-Hakk demeyi Hallac için bir kusur ve ayıp saymadığı söylenebilir. Diğer taraftan sûfîlerin bir çeşit dinî sarhoşluk demek olan "sekr" ve "vecd" hâline düştükleri zaman, irâde ve şuur dışı olarak söyledikleri bu nevi sözleri tasavvufun özünden görmediği de düşünülebilir. Kelâbâzî'ye göre bu nevi sözler dürülür, yayılmaz; saklanır, söylenmez. Bu çeşit söz söyleyen sûfîler haklı sayılmasalar bile mazur görülürler. Onun için de suçlanmazlar. Daha sonra Sünnî düşüncesine umumiyetle bu kanaat hâkim olmuştur.
Tasavvufun Endonezya takımadalarında itibar kazanması XVI. Fansûrî ile başlar. 644 Fakat bu bölgelerde tasavvuf ve tarîkatla- rın yaygınlaşması ve gelişmeleri Erbilli Kürt mutasavvıf İbrahim Gorânî (ö.1101/1690), kendisinin şeyhi Medineli Ahmed Kuşâşî (0.1077/1660) ve Abdülkerîm Semmân (ö.1189/1775) döneminde olur. Birden fazla tarîkata intisaplı/camiu't-turûk vasıflı bu şeyhler, tasavvufu Endonezya Takımadalarındaki sayısız öğrencilerine tasav- vuf terbiyesini vererek buralarda sûfiliğin yayılmasına öncülük etti- ler. Bu Allah dostlarının öncülüğünde yayılan tasavvuf o coğrafyanın başta Açe bölgesi olmak üzere birçok bölgesindeki insanlar tarafın- dan kabul görmüştür. Günümüzde de tasavvuf halk arsında büyük bir ilgi görmektedir. Çünkü bu kurumlar günün gereklerine uygun olarak insanların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmakta, halka şefkat kollarını uzatıp dertlerine çare bulma gayreti sarfetmektedirler.
Sayfa 201Kitabı okudu
Reklam
Gerçi İslâm'ın kalbine hulûl ve beynine nüfûz eden yabancı unsurlar karşısında hadis, fıkıh ve kelâm âlimleri de dikkatli ve uyanık olmasını bilmişler, bu gibi tehlikeli gelişmeler karşısında müslümanları uyarma görevini yerine getirmişlerdir. Fakat tasavvuf adı altında İslâm'a yönelen tehlikelerle, tasavvuf sahasında ihtisas sahibi olan sûfîler kadar tesirli bir şekilde mücadele verememişlerdir. Bazen İslâmî ve gayri İslâmî diye bir ayrım yapmadan tasavvufu toptan mahkum etmeleri, daha çok sahte mutasavvıfların işine yaramıştır. Bu sebeple şeriat dışı tasavvufî hareketlere karşı, şeriata dayanan bir tasavvuf anlayışını savunması bakımından da Kelâbâzî'nin ayrı bir değeri vardır.
İşitme yolundaki en yüce mertebe Allah'ın konuşmasını doğrudan işitmektir. Nitekim Peygamberimiz -Allah'ın salâtı ve selâmı onun üzerine olsun- miracında ve şu işaret ettiği vakitlerde Allah'ın konuşmasını doğrudan işitmiştir: "Benim Allah ile olan bir vaktim vardır, o vaktimdeyken beni ne yakın bir melek ne de gönderilmiş bir nebi kuşatabilir."
Gerçek anlayış sadece okuyup öğrenmeyle elde edilen zahiri bilgiler değil, gönülden istenilen keşf, irfanla elde edilir, arif kavramlarını söz konusu bu farkı vurgulamak için kullanırız Arif zahiri bilgide belki bilgisiz sayılabilir ancak hakikat konularında alimden daha derin 1anlayış, ihvana sahiptir
255 syf.
·
Puan vermedi
Hşbize Allahın 1lütfu olarak verilmiştir, Allahı tanımak için geldiysen, bunu ona gösterirsen, kalbine hikmet ilham edecektir 102 Muhammediliğin batini tarafını anlamak istiyorsan, tarikata girmen, derviş olman gerekir çünkü gerçek manada öğrenmek sadece kişisel tecrübeyle mümkündür 49 1çok Avrupalı entelektüel, bilgin islam hakkında araştırma
Dervişler Arasında İki Hafta
Dervişler Arasında İki HaftaCarl Vett · Kaknüs Yayınları · 201740 okunma
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.