Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
3319 Kasırga rüzgârı bir çok ağaç devirirse de taze ve zayıf ota güzellikle temas eder. 3320 Ey gönül, o sert rüzgâr, onun zaafına ve aczine merhamet eder de ona bir şey yapmaz. O halde sen de kuvvet ve mukavemetten bahis için homurdanma. 3321 Balta, ağaçların ve dallarının çokluğundan ve kalınlığından korkar mı? Onları parça parça kesiverir. 3322 Lâkin bir yaprağa vurmaz. Keskin ağzını, keskinlik ve sertlik gösterenlerden başkasına temas ettirmez. 3323 Ateşe odunun çokluğundan ne gam ârız olur, bir kasap bir sürü koyundan ürker mi?
Sayfa 321
E ile Ö nün konuk olduğu erken dönem tasavvuf metafiziğinin kurucu düşünürlerinin sonraki döneme etkileri temalı bir program izliyorum. Ö Enin lafını kesiyor. Konuşuyor, konuşuyor. Başkası olsa kendimi öfkelenmeye zorlarım ancak neredeyse Ö'yü de E kadar seviyor, hürmet duyuyorum.
Reklam
Başına bela ve musibet gelen gafiller: “Allah’a hamd olsun ki, bedenimize bir şey isabet etmedi" (olan mala oldu, cana olmadı) derler. Bu durumdaki Hakk dostları ise, "Allah'a hamd olsun ki, dinimize bir şey olmadı", derler. Bedene bela gelince, kalp lika halinde olduğu sürece bedene bela hoş gelir. Kalp gaflette olursa, beden nimet içinde bile bulunsa; bu nimet sayılmaz, bilakis musibet olur. Hakikatte ise, dünyadaki az şeye razı olmak, dünyada çok şeydir. Dünyanın çoğuna razı olmak ise dünyada az şeydir. Zira dünyanın azı çoğu gibidir".
Veysel Karani
.... Hz. Ali'ye (Kerremallahu vechehû) karşı tertip edilen savaşlar ve çıkarılan fitneler vukua gelene kadar bir daha hiçbir kimse onu görmemişti. Savaş ve fitne zamanında Hz. Ali'ye gelmiş, Sıffîn'de şehit olana kadar düşmanlarına karşı onunla birlikte savaşmıştı. Güzelce yaşadı, şehid olarak can verdi.
Veysel Karani
Peygamber (s.a.) sahabeye şöyle demişti: "Karn kabilesinde, ismi Üveys olan bir adam vardır. Kıyamet günü olunca, ümmetimden, (sürülerinin çokluğu ile tanınan) Rabia ve Mudar davarları kadar, kişilere şefaat eder". Sonra Hz. Ömer ile Hz. Ali'ye (r.a.) döndü ve kendilerine şöyle dedi: "Ona dikkat edin, iyi bakın. O, innîn (cinsî duyguları bulunmayan meczub) bir kişidir, orta boyludur, saçları çoktur, sol tarafında bir dirhem büyükiüğünde bir beyazlık bulunur. Avucunda Baras (hastalığı varmış) gibi bir beyazlık vardır. Rebia ve Mudar, davarları sayısı kadar ümmetime şefaat edecek. Onu gördüğünüzde, selamımı ulaştırın ve ümmetime dua etmesini söyleyin".
Bazı tasavvuf büyükleri, sabrın nihaî mertebesinin, musibete uğrayan kişinin musibet öncesi gündeki gibi davranması olduğunu belirtmişlerdir.
Sayfa 111Kitabı okudu
Reklam
Tasavvuf budur ki, her ne ki dünyadır, onu terk ile dâim olmalısın. Fakirleri doyurmaya gayret edesin. Sivâ (Hak’tan gayrı) sevdâlarını, gönül varlık ve arzularını, ayrılık ve vuslat demlerini, aşk derdi hevâlarını başından târumâr eyleyesin. Sana Rabbânî zevkten ve mânâ sırlarından her ne bağışlandı ise, onun ile gönlünü bir kadarda tutasın. İşte tasavvuf ehli bu mânânın ehlidir... Her kim bu hâlde kararlı olursa, Tanrı sırrı ona perdelenmez... Yoksa tasavvuf, sözler öğrenip evliyâullahın kelâmlarını tasavvuftur diye söylemek değildir. Böyle olan kimseler Tanrı sırrından perdelenmişlerdir. Ceza gününde onların davacıları o sözlerin sahipleridir.
“ ... Şimdi tasavvufa girenlere de onu dışarıdan tenkit edenlere de şunu hatırlatırız; “Tasavvuf, bütünüyle edeptir. Edep olmaz ise ne tasavvufa adım atan ne de ona taş atan muradına erebilir. Sadece birisi eleştirir diğeri onu yıkar. Tavuğun önüne atılan inciye yazık olur. Çünkü onu ne yer ne de değerlendirir. Sadece kirletir. Hak adamlarının ve hakkı arayanların derdi nefislerinin çıkarı değildir. Onların kulluktan ve mertlikten başka bir davaları yoktur. Güzele güzel, kötüye kötü derler. Vefa, sadece ‘has’ların vasfıdır can! Nisyan -unutmak- ise ‘ham’ların...”
… erkek, içinde bir cemâl (yin) çekirdeği, kadın da içinde bir celâl (yang) çekirdeği taşır. Hanımefendilerin çiçeklerle bezenmiş olmaları cemâl isimlerinin fıtrattan gelen zenginliğine işaret eder. Erkeklerde ise celâl isimleri daha belirgindir. Fakat bütün bu "kod”lar potansiyel olarak iki cinste de vardır; sadece duruma göre uyanmayı bekler. Erkekler cemâl eksikliğinden dolayı cemâl zengini olan hanımefendilere yönelirler ve kadınlar da tam tersi olarak erkeklerin celâl yönlerine çekim hissederler. Neticede fizikte artı ve eksi kutupların birbirini çekmesi gibi yin ve yang veya celâl ve cemâl birbirini çeker ve bir "ikili birlik" oluşur." İki taraf da zenginleşir, bütünleşir, tamamlanır ve evrendeki denge yerine oturur. İşte Lao Tzu, MÖ 600'lerde bu dengeyi fark etmiş ve onu, bu şemayla ve yazılarıyla ifade etmiştir. Bizim tasavvuf geleneğimizde bu birleşme "tevhid" ve "tevfik" olarak tabir edilir. "Tevhid", Rabbimizin el-Vahid ism-i şerifinden gelir ve ilahi "Bir”liği ifade eder. "Tevfik" ise vefk kökünden gelir ve bugünkü lisanımızda kullandığımız yabancı kelime "senkronizasyon"a benzer. Celâl ve cemâlin bu dengeli ve meşru beraberliğinden ise iki taraf için de daha yüksek bir olgunluk hâli ortaya çıkar ve bu hâle de "kemâl" denir."
Sayfa 30
Tasavvuf okumalarını özledim kardesim yalan mı söyleyeyim🥲
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.