Ağaç ağaçtır, bulut buluttur, yağmur yağmurdur. Fakat içimizdeki dünya, yalnız Valery'nin gördüğü gibi şuur halleri olarak değil, bütün ruh muhtevaları olarak hiç bir ânı ötekine benzemeyen bir akış halinde sayısız temâyül, tercih, intiba, red, kabul, sevgi, antipati, heyecan, gizli kompleks, fikir, düğüm, küme ve zincirlemeleriyle doludur. Dışarımızdaki dünya ile münasebetimiz bir süje-obje münasebeti olduğu halde içimizdeki dünya ile münasebetimiz süjenin süje ile, ben'imizin kendi kendisiyle münasebetidir. Burada objenin idrâk muhtevaları içimizin tepkileriyle karışmaktadır. Bundan ötürüdür ki, şuur dilinde objeleri ifade eden kelimeler bir mânâya geldiği halde -ağaç ağaçtır, bulut buluttur, yağmur yağmurdur-, şiir dilinde kelimeler en az iki mânâya gelirler. Bir adam bize içinin bulutlu olduğunu ve gözlerinden yağmur boşanacağını söylerse, hem gökteki bulutu ve yağmur hazırlığını tasavvur ettirmiş, hem de bunların delâletiyle ruhunun kasvetini ve ağlamağa istidadını ifade etmiş olur. Tıpkı rüyada olduğu gibi, birçok duygularımız, şuura vekillerini gönderirler. Bunlar sembollerdir. Rüyada yılan, bir düşman karşısındaki korkumuzu ifade ettiği gibi şiirde de ışık neşemizin tercümanı olabilir. Bunlar kolay ve beylik sembollerdir. Oysaki bunların yıpranmış etiketler hâlinde belirli heyecanları değil, herkese göre farklı ruh muhtevâlarını temsil etmesi gerçek şiirin tabiatına uygundur. Çünkü şiirin, ruh dibine bağlı dinamik imkânı bütün varlığını belirsizliğine borçludur.