İbn Teymiyye’nin (rahimehullah) Bilgi Teorisi; Bilginin kaynakları vahiy, akıl ve haber-i sadıktır. Mantıkçıların bilginin kaynağını kıyas ile sınırlandırmaları kabul edilemeyeceği gibi kesin bilgiye ulaşmada mantıkçıların “tasavvur” ve “tasdik”e dayalı yöntemleri yegâne yöntem olarak görülemez. Mantıkçıların kullandığı istidlal yöntemleri tamamen soyut ve formel yöntemler olup dış dünyadaki gerçeklik konusunda herhangi bir bilgi sağlamaz.  Bilgide kesinliği sağlayan şey kullanılan istidlal tarzının formundan ziyade muhtevası ile ilgilidir. Bu bakımdan mantıkî kıyasın kesin bilgi verdiği, fıkıhçıların kıyaslarının ise zannî bilgi verdiği iddiası doğru değildir.  Bilgide kesinlik “objektif” ve “sübjektif” kesinlik olarak ikiye ayrılabilir. Herkes için kesin olan bilgiler olduğu gibi bazıları açısından kesin olan bir bilgi başkaları açısından zannî karakter taşıyabilir.
İbn Teymiyye (rahimehullah); Âlem kadîm değildir, sonradan yaratılmıştır. Bununla birlikte Allah’ın yaratma fiili sonradan meydana gelmiş olmayıp o sürekli yaratma halindedir.  Âlemin yaratılmasını sudur teorisi ile izah etmek kabul edilemez. Âlemde bir sebeplilik söz konusu olup Allah’ın kudretini vurgulamak adına bu sebepliliği reddetmek doğru değildir.  Allah ve âlemi iç içe tasavvur eden vahdet-i vücud düşüncesi doğru değildir.  Âlemin yaratılışında tanrıyı sadece “ilk hareket ettirici” olarak niteleyen filozofların görüşleri kabul edilemez. 
Reklam
Değerlerimiz
Bizim batının bu arayışına da kendi kaybetmişliğimize de bir teklif sunacak gücümüz var mı? Elbette İslam dünyası uzun bir süredir söyleyecek sözünü arıyor. Buldu da tam onların bizlere bir asır önce yani 19uncu asrın başında kafamıza örüp gittikleri zamanda başladı bu uyanış göre bilene okuya bilene.. Hem kendisine hem bütün dünyaya. İslam
Gökkubbemiz
Büyük geleneklerde genelde iki şey olur, ya soru sormayı unuturlar ya da asıl soruları geçip talih meselelerde kaybolurlar. Bir medeniyet, asıl gerçek soruları sormayı bırakıp başka talih meselelerde kaybolmaya başladığında kendi gökkubesini de artık kaybetmeye başlıyor demektir. Başın üstünde başka bir gökkubenin yapay suni, harici dışarıdan
BİRİNCİ DÜSTURUNUZ: Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı... (Lem'alar sh. 160) İKİNCİ DÜSTURUNUZ: Bu hizmet-i Kur'âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde fazilet füruşluk nev'inden gipda damarını tahrik etmemektir. (Lem'alar sh. 160) ÜÇÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Bütün kuvvetinizi ihlāsta ve hakta bilmelisiniz. Evet, kuvvet haktadır ve ihlâstadır. (Lem'alar sh. 161) DÖRDÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şakirâne iftihar etmektir... Kardeşler arasında buna tefânî denilir. Yani, birbirinde fâni olmaktır. Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır. (Lem'alar sh. 162]
HZ. ÂİŞE (ra) ve EVLİLİĞİ MESELESİ...
Mesud Özbilir Hoca'nın da gayet vuzuhla ifade ettiği gibi "evlilik yaşı" meselesinin "18"e tapulanması çok sonraki Avrupalı bir iştir. Bizim Müslüman memleketimizde, daha babalarımız çağına uzandığımızda dahi, bu işin daha erken yaşlarda olduğunu hepimiz biliriz. Aşağıdaki yazı Mesut Hocama aittir: - "Hz.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.