"Cehalet mutluluktur" derler, bu kitabı okudum ve mutsuz oldum. Alanım gereği kitapta geçen çoğu şeyi biliyordum fakat Türkiye'nin diğer ülkelerle kıyaslamalarının yapıldığı istatistiki bilgileri okudukça çok üzüldüm. Umarım bu meseleyi dert edinen kişi sayısı çoğalır ve kelebek etkisi misali birilerimizin kanat çırpışları ülkemizi daha iyi bir konuma getirebilir.
Yetişin ÇocuklarSelçuk R. Şirin · Doğan Kitap · 20192,335 okunma
Olumsuz gerçeklerin ifade edildiği bir kitap daha fazlasıyla umut ve uygulanabilir çözümler de içermiyorsa, evet, can sıkabiliyor, üzebiliyor insanı: TV haber bültenleri gibi... Sonra da okuyucuya üzüntüsünden kurtulma işi çıkıyor. Umarım toparlanırsınız. :)
Bu kitap ebeveynler ve eğitimciler için yazılmış, ailelere yönelik çözüm önerilerinde bir uçluk yok fakat eğitim sistemiyle ilgili diğer çözüm önerileri daha çok ülke yönetiminde söz sahibi olanların gerçekleştirebileceği şeyler olduğu için insana uç gelme olasılığı daha fazla.. Bence kitabı okuduktan sonra kendiniz karar verin bu şekilde sadece benim bakış açımla bakabiliyoruz :)
Bu çok abartılı bir istek olarak geldi bana. Hem de niteliklisinden. :)) Ülkedeki mahalle sayısı kaç acaba 🤔 Yani bir sınıf öğretmeni olarak okul öncesi eğitimi çok önemsiyor ve önemli buluyorum, okul öncesi öğretmenlere de minnettarım ama bu kadarını da talep etmem.
İnsanlar okul öncesi eğitim kurumlarını kreş olarak görme ve kullanma noktasına gelirler her mahallede olursa. Buna rağmen şükretmeyip sızlanarak ödemelerini bile yapmazlar ya da ödemelerden şikayet ederler. Ayağa düşer okul öncesi eğitim. Öyle zannediyorum 🤔
Tabi ki abartılı bir söylem, konunun geçtiği yazıda çocuklarımız için daha iyi nasıl olabilir onun hayali geçiyor :) Öncelikle okulöncesi kurumlarına çocuktan kurtulmak için ideal yer veya dediğiniz gibi çocuk bakıcılığı olarak değil de eğitim veren kurumlar olarak bakılması çok önemli.
Size de iyi okumalar...
YouTube kitap kanalımda Shakespeare'in hayatı, mutlaka okunması gereken kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/rGxh2RVjmNU
Bu incelemeyi sizin yorumlarınız yazdı.
Daha önceden hiç yapmadığım bir şekilde bu incelemede sizle bir şans oyunu oynamak istedim. Tek yapmanız gereken 1 ile 154 arasında bir sayı söylemekti ve siz de söylediğiniz sayılarda bulunan soneyi sizi tanımasam bile sizin kişiliğinizle alakalı olacak şekilde yine sizin için incelememi sağladınız.
-----------------
Soneler aslında ilk olarak İtalya'da başlıyor ama daha sonrasında bu akım İngiltere'ye falan da sıçrıyor. Mesela İtalyan Edebiyatı'ndan Petrarca ve Latin Edebiyatı'ndan da Ovidius okursanız, Shakespeare'in Soneler'inde kişileştirilen duyguları ve tezatlıklarla yakalanan Petrarcavari satırları daha iyi anlarsınız. Shakespeare bu Soneler'in çok büyük bir kısmını bir erkeğe yazıyor gibi görünse de bunu farklı bir amaçla yapmış da olabilir. Diğer geriye kalan kısmını da esmer bir kadına yazmış mesela. Az çapkın değilmiş bu Shakespeare. İncelemenin bu kısmını en azından bir bilgi bulunması ve inceleme kriterini karşılamak için yazdım, şimdi yorumlara geçip insanlar için yazdığım yorumları okuyabilirsin.
SonelerWilliam Shakespeare · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20219bin okunma
3. sone
"Aynaya bak da şunu gördüğün yüze söyle:
Sıra gelmiştir artık bir taze yüz yapmana,
Güzelliğini hemen yenilemezsen şöyle,
Yeryüzü yoksun kalır, lanetlenir bir ana.
Hiçbir güzel var mı ki el sürülmemiş rahmi
Senin sürdüğün çiftin ekinini tepecek?
Sırf kendini sevmenin mezarını ister mi,
Geleceği ahmakça durdurur mu bir erkek?
Sen annenin aynası olmuşsun da o sende
Bulmuştur gençliğinin güzelim baharını;
Kendi dinç varlığınla görürsün pencerende
Kırışıklara rağmen, şu altın yıllarını.
İstersen ki varlığın unutulsun ve bitsin,
Bir kuru başına öl, izin de ölüp gitsin."
Bir psikolojik danışman olarak ne olacak bu insanların çıkmaz aşkları sizce? Kendini sevmenin mezarını istemek normal bir durum mu? Aşk çemberi içine girildiğinde etrafta görülen her şeyle birlikte sevgilinin yüzünü kişileştirmek normal bir durum mu? Yoksa Marcel Proust'un dediği gibi acaba aşk karşılıklı bir işkence mi gerçekten de?