Sevgili Peygamberimiz'in içimizi umutla dolduran müjdesi, ilahî va'di tamamlıyor: "Şimdi bana on ayet nâzil oldu ki, durumu bunların gereğine uyan cennete girecektir." (Tirmizi, Tefsir)
"De ki: "Allah'ın dilemesi hariç, kendine herhangi bir yarar da zarar da verecek güce sahip değilim. Gaybı (bilinmeyeni) bilseydim elbette daha çok hayır yapardım ve bana hiçbir kötülük de dokunmazdı. İnanan bir toplum için yalnızca bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim." A'raf, 07:188.
Kelimelerin bir sözlük manası, bir de daha çok kullanılan ama farkında olmadığımız deyim ve terim manası vardır. Kavramlar daha ziyade kelimelerin sözlük manasıyla değil, deyim manasıyla anlatılır ama herhangi bir yorumlamada, tefsir etmede kelimenin sözlük manası bir kenara bırakılıp sadece deyim manası kullanılırsa yanlış bir neticeye varılır. Keza, kelimelerin yalnızca sözlük manası kullanılarak konular izah edilmeye, şerh edilmeye, tefsir edilmeye çalışılırsa o da fevkalade yanlış bir netice verir.
Unutulmamalıdır ki Allah imtihan için var ettiği dünya hayatını ve evrendeki her şeyi birtakım dengeler üzerine kurmuştur, ölçüler koymuştur; kulun bu ilâhî yasaları yok sayması ve üzerine düşeni ihmal etmesi tevekkül olarak nitelenemez. Yine de, üzerine düşeni yapma, kişinin güç yetirmeyeceği şeylerle yükümlü olduğu mânasına gelmez, herkes kendine verilen imkânlar ölçüsünde sorumludur; ama mümin bir sıkıntıdan sonra bir ferahlığa kavuşacağı ümidini daima korumalıdır.
1940'ların Sonları ve Atsız: 1948 sonlarında Atsız, Yeni Sabah gazetesine yazılar da yazmıştır. 03 Ocak 1949'da İsmail Hakkı Yılanlıoğlu'na yazdığı mektupta şöyle diyor: ( Bu mektup, Hacaloğlu'nun Atsız'ın Mektupları kitabında yoktur.) "Ben 15 aydır Yeni Sabah gazetesine yazı yazıyorum. Haftada bir yazı koyuyor ve
Kur'an hiçbir şekilde ölü kitabı değildir; onun indiriliş amacı, hayatı düzene koymak, temel değerlere çeki düzen vermek, hayatı Yüce Allah'ın istediği gibi yaşamak ve bu noktada ihtiyaç duyulan her ne varsa onlara cevaplar bulmaktır.
Sayfa 320 - Haliç Üniversitesi YayınlarıKitabı okuyor
Hiçbir şey için sakın “Bunu yarın mutlaka yapacağım.” deme! Ancak Allah dilerse (yapacağım.” de)! Unuttuğun zaman Rabbini an ve “Umarım Rabbim beni doğruya bundan daha yakın olana ulaştırır.” de!
Kehf 23-24. Ayetler
Müslim’in rivayet ettiği bir kutsî hadiste (bk. “Salât”, 38) Allah Teâlâ’nın, “Namazı (Fâtiha’yı) kulumla kendi aramda yarı yarıya paylaştım ve kulum dilediğini alacaktır” buyurduğu ifade edildikten sonra şöyle
devam edilmiştir: Kul (namazda Fâtiha’yı okurken)
“Hamd âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur” deyince Allah, “Kulum bana hamdetti” buyurur.
Kul “rahmân ve rahîm” deyince Allah, “Kulum beni övdü” der.
“Ceza gününün tek sahibi” deyince “Kulum benim
yüceliğimi dile getirdi” der.
“Ancak sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” deyince “Bu, kulumla benim aramda ortak
olan kısımdır ve istediği kulumun olacaktır” buyurur.
Kul “Bizi dosdoğru yola ilet; nimetine erdirdiklerinin yoluna; gazaba uğramışların yoluna da, doğrudan sapmışların yoluna da değil!” deyince Allah, “İşte bu, yalnızca kuluma aittir ve kuluma istediği verilecektir” buyurur. “Duamızı kabul buyur, böyle olsun, bizi eli boş çevirme” mânasına gelen “âmin” sözü, dilleri ne olursa olsun bütün müslümanların, hatta semavî din mensuplarının ortak ifadeleri haline gelmiştir.
Ebû Hüreyre'ye nisbet edilen bir benzetme, "Yolda yürürken dikenler görürsen ya yolu değiştirirsin ya da dikene dokunmadan geçmenin bir yolunu arar ve bulursun;işte takvâ da budur: Allah Teâlâ'nın yasakladığı kötülüklere bulaşmadan yaşamaya çalışmaktır..