“Kendine sanatçı denmesinden hoşlanmıyor ve resim aracılığıyla iletişimde bulunan bir düşünür olarak görülmesini tercih ediyordu.”
#ReneMagritte
Gerçeküstücülüğe en uzun süre bağlı kalmış olan burjuva ailenin üç erkek çocuğunun en büyüğü Belçikalı ressam Rene Magritte’nin küçük yaştan resime duyduğu ilgi ve felsefeye merakı ve, #MichelFoucault ‘a duyduğu hayranlık ve aralarında mektuplaşmaların da geçtiği ve Foucault’un da Magritte’nin tedirgin edici resimlerinden birkaçını aklına takması üzerine bu kitap ortaya çıktı.
Bir pipo tablosunun altına el yazısı ile “Bu bir pipo değildir” yazmasının üzerine aslında gördüğümüz her şey gerçekten gördüğümüz müdür? “Bu bir pipodur, Mudur?” diyerek bir karadeliğe girdiğim bu kitapta kavramını bilmediğim çok fazla sözcükle karşılaştım. Gerçekten beynim patladı okurken. Resime ve felsefeye özel ilgisi olan arkadaşların okurken benim kadar zorlanmayacağını düşünüyorum. Benim için cümleler bir tekerleme gibiydi. Kısa ama beni fazla yoran ve sonucunda benim bir yere varamadığım bir kitap oldu.
Lehistan'ın bize bilmem kaç
kara kuruş vergi verdiğini ezberlerdik de ne Lehistan'ın neresi olduğundan, ne de kara kuruşun değerinden haberimiz vardı. Atatürk "Samsun'a ayak basar"dı. Ne işin zorluğunu hissederdik, ne işgalin acısını, ne millî ve milletler arası siyasî ortamı. Atatürk diye bir süpermen vardı ve nasıl olsa eninde sonunda bizimkiler maçı kazanacaklardı. Bu ruhsuz tarih, yirminci asırda Allah'ın Türklüğe en büyük
hediyelerinden Mustafa Kemal'i bile devalüe ediyordu. "Vatan, millet, Sakarya" diye seslendirilen Türklüğü aşağılayıcı tekerleme bu tarih şuursuzluğundan doğdu.
Bir şiir, tekerleme, özdeyiş, atasözü, türkü, şarkı ve dua gibi ezberleyip, sık sık tekrarlayarak hayatımıza katmamız gerekenler arasında; hukuk ilkeleri, temel düşünce ve insani kriterler de olmalıdır. Bazılarına gereksiz ve sıkıcı gelebilir fakat uyumlu bir birlikte yaşam için zorunluluktur. Bana da mideyi doldurma işlemi sıkıcı geliyor fakat