Srebrenista katliamı derken ne kadar da kolay telaffuz ediyoruz. Oysaki katliam kelimesinin daha çok bir soykırım halini aldığına şahit oluyoruz bu eserde. Bunu bilmek de ciddi anlamda kalbe dokunuyor.
İki aşık, ayrı yollar, ayrı yaşanmışlıklarla tekrar bir araya geldiğinde sevginin görünüşe ya da yaşanmışlıklara aldırış etmediğini görüyoruz. Yazar o kadar güzel bir üslup kullanarak ilerliyor ki bazı yerlerde verilen ayrıntılarla insanlık diyorsunuz nasıl insanları bırakıp, terk edebiliyor? Bu eseri okuduğunuzda nasıl terk ettiğini görüyor ve insanlığınızın elinden tutup kaybolmamasını diliyorsunuz.
Eserde hem yer yer ayrıntılar verilmesi hem de cümlelerin ustalıkla sıralanmış olduğunu görüyoruz. Sürükleyicilik, akıcılık ön planda. Ayrıca tarihi bilgilerinde olmasıyla okuyucuya bilgi vermek amacıyla kaleme alındığını görüyoruz.
Daha çok acının sarıp sarmaladığı bu eserde sonunda kavuşma olsa da acısını bir türlü atamadığınız, unutamadığınızdan sondaki kavuşma anına sevinciniz bile buruk bir gülümsemeyle karşılık buluyor. Ayrıca sayfalarda ilerledikçe yer alan konunun gerçek olmamasını diliyor ve buna da inanmak istiyorsunuz.
Bu eseri okuyunca daha iyi anlıyorsunuz o mezarlıkların neden mavi kelebeklerle boyanmış olduğunu. Meğer diyorsunuz yaşam rengini kaybeden insanların mezarlarının mavi kelebeklere boyanmış haliymiş, acının rengi maviymiş...
Dünya ne çok acı barındırmışsın, ne tür sevgilere kucak açmışsın.