Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Aşk Tevhid
"...gibi dahi bir bilgin, maddi evrene hakim bir gerçeğin varlığına imanı olmaması yüzünden, fizik ilminde birkaç cüzi kanun keşfetmekten başka bir iş yapmadı. Fakat Kepler, onun sahip olduğu parlak zeka ve dehaya sahip olmadığı halde, bu ilkeye inandığı için, yeni fiziğin mucidi oldu. Bu yüzdendir ki ilim mabedinin kapısının üzerine 'İçeri giren herkesin iman sahibi olması gerekir.' diye yazmışlardır."
Sayfa 81
Aklın Mertebeleri
"Aklın Mertebeleri Ehl-i tevhid olanların hepsinde bir tevhid düşüncesi oluştuğu halde bunlar arasında da diğerlerine göre temayüz edenler vardır. "Ben bazı peygamberleri bazısından üstün kıldım" (2-253) ayetinin bir delaleti de budur. Herkes kendi üstünde olandan istifade edip onun vasıtasıyla uyanacaktır. Her insan nasibi kadar
Reklam
Haydi Âdemler ve Havvalar yeniden yeryüzünü imar ve ihya edin, tevhid inancına dayalı adalet ve merhamet sistemini yeniden kurun..
Allah ve Resulünün şeriat olarak koyduğu şey, tevhid, adalet, ihsan, ihlâs ve kullar için dünya ve âhiret iyiliğidir. Allah ve Resulünün meşru kılmadığı bid'attan kaynaklanan ibadetlerde ise şirk, zulüm kötülük ve kullar için dünya ve âhirette fesat vardır.
Mağara gençleri diye anılan "Ashâb-ı Kehf"i Kur'an-ı Kerim bizlere (f-t-y) kökünden gelen "feta" kelimesi ile anlatıyor. Bu kök sözlükte "yorumlamak, isabetli yorum yapmak, sorgulamak" anlamlarına geliyor. Bu kökten gelen "yiğit, mert, genç anlamlarındaki "feta” ise soyut düşünmenin, anlam aramanın başlayıp öğrenme arzusunun ve görünenin arkasındaki nedenleri sorgulamanın zirveye çıktığı dönemi işaret eden bir kelime. Bu kelime ile anlatılan gençler ise putperest bir topluluk içinde tek Yaradan'ı bulmuş, toplum tepkisine güçleri yetmeyeceği için inançlarını bir süre gizleyen gençlerdir. Durumları ortaya çıkınca mert bir şekilde topluluk içinde inançlarını itiraf edi- yorlar. Bu itiraflarından sonra yüzleştikleri zulüm ve baskı nedeniyle bir kovalamacaya maruz kalıyorlar. Köpekleri ile birlikte mağaraya saklanıyorlar.77 Kur'an, inançları nedeniyle ölümü göze alan bu tazecik hayatları "yiğitler, civanmertler" diye anlatıyor bizlere. Biz, ergen çocuğumuzun tevhid inancı uğruna bir yol çizmesine nasıl yaklaşıyoruz? O yolun sırat-ı müstakîm olması için öncesinde neler ekiyoruz zihnine? Ya da ekiyor muyuz?
İnsan, her an hata eden, sık sık günah işleyen aciz bir yaratıktır. Nefsinin ve şeytanın arzularına uyup günahkar olan ve bu günahları üstüste yığılan kul, hakikaten, merhamet sahibi olan yüce Allah'ın bağışlamasına ve affına ne kadar da muhtaçtır. Rabb'imizin Ğafür ve Rahîm sıfatlarına sığınıp tevbe ve istiğfar etmekten başka çare mi var?
Reklam
İstiğfar kelimesinin aslı 'ğa-fe-ra'dır. Bu fiil, "bir nesneyi kirden ve pastan koruyan bir mahfaza ile örtmek" anlamını gösterir.
șirk insanın, fitri olan tevhid düşüncesinden uzaklaşmasına, kendi varlığna yabancılaşmasına neden olduğu gibi onun hakikate ilişkin algısını da bulanıklaştırmaktadır. Bu açıdan Kur'an'da şirk, Allah'a yapılmış bir iftira", zulüm ve tevbe edilmediği takdirde affedilmeyen en büyük günah* olarak nitelendirilmektedir. Zira şirk tasavvuru, yaratan ile yaratılan arasındaki ontolojik ayrımı kesin hatlarla ortadan kaldırılmakta, yaratılanlara yaratıcıya has nitelikler atfedilmesine ve ilåhi alan ile insani alanın birbirine karıştırılmasına neden olmaktadır.
Sayfa 328 - Nisa 48 , 116 lokman 13Kitabı okuyor
...... VAKT-İ SEHER
1 Ehl-i dil bâb-ı keremden feyz alur vakt-i seher Dilde olan 'ukde-i gam feth olur vakt-i seher 2 Sâcid olmuș cümle esmâr râki olmuş hep șecer Mürg ü vahşi aşk ile tevhid okur vakt-i seher 3 Devlet-i dâreyne nâil ola mı şol kimse kim Gönli bidâr olmaga bimâr olur vakt-i seher 4 Bahr-i isyâna garikım deyu kat' itme ümid Oku Gaffar ismini hep mahv olur vakt-i seher 5 Gönle sıklet virme Sıdkî gamdan olma muztarib Müşkil-i dünyâ vü ukbâ hall olur vakt-i seher
Bütün savaş yıllarında Mustafa Kemal, ne cumhuriyetçilikten ne garpçılıktan ne devrimcilikten bahsetmiştir. Gericilik her tarafta idi. *** Bir ahlâk komisyonu da bilhassa kadına karşı harekete geçti. Ramazan akşamı Direklerarasında dolaşırken, yan sokaklarda sün- gülü askerler görmüştüm. Bunların görevi, caddeye çarşaflı peçeli de olsa kadın sokmamaktı. Şeriatçı Tevhid-i Efkâr, siyasette Anadolucu iken, kadın açık saçıklığına dikkat etmediği için gün aşırı poli- se hücum etmekte idi. Mustafa Kemal'i ve onunla beraber olanları "tekfir" eden fetvaları İstanbul hocaları vermişlerdir. *** İstanbul, Tanzimat'a doğru, Anadolu ise Tanzimat'tan geriye doğru yuvarlanıp gidiyordu. Büyük Millet Meclisi'nde bir hoca milletvekili Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nda Büyük Millet Meclisi'nin kanun koymak hakkı bahis konusu edildiği sırada, kürsüye çıkmış, Tanrı'nın kitabı dururken kanun koymak iddiasında bulunan bir Meclis'te üye kalamayacağını söyleyerek memleketine dönmüştü. Mekteplerden resim dersi kaldırılıyor, Anadolu'da alabildiğine medrese açılıyordu. Men-i müskirat Kanunu'nun tartışması sırasında iki hoca, Meclis'in sokağa doğru penceresini açarak: - Ey ümmet-i Muhammed, din elden gidiyor, diye avaz avaz haykırmışlardı. ***Dehanın sabır niteliğine en iyi misal, büyük liderin gericiliğe karşı yıllar süren sessiz ve uysal katlanışıdır. ***
Sayfa 350 - Pozitif
Reklam
Her toplumda yönetici ile yönetilenler arasında değişik biçim ve oranlarda da olsa karşılıklı bir ilişki vardır. Bunlar, birbirlerini karşılıklı olarak etkilerler. Birisindeki bozulma, hemen diğerine de yansır. Ancak yöneticinin etkisi daha önemli ve daha büyük boyuttadır. Çünkü yöneticinin iyi olması veya kötü olması, tüm toplumu etkiler. Bunun değişmeyen bir yasa (Sünnetullah) olduğunu Kur'an'dan öğreniyoruz
Ebu Leheb'in karısı, cehennemlik, cehennemde odun hamalı Umm-ü Cemil, geceleri dağda bayırda, dikenli ısırganları toplayıp Allah Resûlünün geçeceği yerlere serpiyor. İnsanlığın Tacı hangi noktalara ayak basacaksa, mukaddes ayaklarına akrep kıskacı gibi dişleyici ve acıtıcı sivri uçlar girsin diye... Ve çileler sahrasında İslâm, dudaklarında bestelerin en güzel tevhid âhengi, bir ân bile sendelemeden ilerliyor.
Sayfa 210Kitabı okudu
Tevhid dinin aslıdır.
Hakka götüren yol diye ken­dini hakikata adamak, gerçek mektebin yoludur. Hakikat aş­kına sahip insanlar, cemiyetin içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatın ihtirası cemaat içerisinde bir umumi cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe,milli mektep gerçekten var olmıyacaktır. Hakikat karşısında duyulması istenen bu aşkın, bu ihtiraslı akımın temeli dinidir, ilahidir. Doğuda, İs­lamın sahipleri, bugün bu hakikat aşkından uzak, böyle bir anlayışla sevgiden mahrum bulunuyorlar. Kendilerini sadece bir takım dini örflerin teknikçisi sayan bu zümre, gerçek dini vazifelerini yapmamaktadır.
SADÂ-YI HAKÎKAT
Tekrâren söylüyorum ki: İttihâd-ı İslâm hakîkatında olan İttihâd-ı Muhammedî’nin (Aleyhissalâtü Vesselâm) ~cihetü’l-vahdeti tevhîd-i İlâhî’dir. ~Peymân ve yemîni de îmândır. ~Encümen ve cem‘iyetleri, mesâcid ve medâris ve zevâyâdır. ~Müntesibîni, umûm mü’minlerdir. ~Nizâmnâmesi Sünen-i Ahmediye’dir (Aleyhissalâtü Vesselâm). ~Kânûnu, evâmir ve nevâhî-i Şer‘iyedir. ===> Bu ittihâd, âdetten değil, ibâdettir.
SubhanAllah
Nebiyy-i Muhterem Efendimiz, Mi'rac gecesinde dört nehir gördüğünü, bunların kaynaklarından iki görünen (zahir), iki de görünmeyen (bâtın) nehir çıktığını söylemekte, görünmeyen nehirlerin cennette bulunduğunu, görünen nehirlerin ise Nil ve Fırat olup bunların sidretü'l-müntehå denilen ağacın dibinden kaynadığını haber vermektedir. (Buhârî, Bed'ü'l-hallk 6; Menākıbul-ensår 42, Eşribe 12, Tevhid 37; Müslim, Îmân 264)
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.