.
On dört öykü bulunan kitapta yazar, kendine has ve benzersiz işleyiş tavrı ile etkileyici bir eser ortaya çıkarmış. ‘Alemciler’ hikayesindeki kuşçu Kamil, berber Zihni ve oğlu Sülo, Anadolu’dan özenle seçilmiş karakterler. Bunun gibi diğer öykülerdeki Köpekçi Adnan, Şaşı Ömer, Ebleh Hasan, Memiş Emmi, Kör Ethem, İşsiz İsmail gibi karakterler,
Herkesin hikâyesi iki bölümden oluşur aslında... Bir tiyatro sahnesi gibi düşünün. Birinci bölüm perdeler açıkken tüm seyirciler sizi izlerken yaşadıklarınızdır, fakat bir de bunun sonrası vardır. O tiyatro biter, o perde kapanır, seyirciler sizi alkışlar ve tüm ışıklar söner. Sonra perdenin arkasında apayrı bir hikaye başlar. Hayatın gerçeklerinin ayağımıza takıldığı, kendi ışığımızı kendimizin bulmak zorunda kalacağımız o bölüm başlar...
Prometheus olayını bugün bir tiyatro yazarı ele alsa, karşımıza bir yargılama sahnesi koyar ve tutuklusu, tanıkları, yargıçlarıyla bir duruşmayı canlandırırdı.
„Benim dünyamda ölüm, anneleri, dilencileri veya doksan yaşındaki komşuları berbat bir piyango bileti gibi alıp götüren bir pazarlamacıya, isimsiz ve anlaşılmaz bir güce benzerdi. Ama ölümün insan görünümünde ve kinle zehirlenmiş bir yürekle benim yanımdan geçebileceği düşüncesini kabullenemiyordum; ölüm üniforma ya da bir yağmurluk giyebilir, sinema kuyruğuna girebilir, barlarda gülebilir ya da sabahları Ciudadela Parkı’nda çocuklarını gezintiye çıkarabilir ve „daha sonra, akşamüstü, Montjuic Kalesi zindanlarında ya da Kimsesizler Mezarlığı’nda birilerini isimsiz ve törensiz ortadan kaldırabilirdi. Tüm bunları düşünürken, gerçek olduğunu kabul ettiğim bu kartonpiyer dünyanın, belki de yalnızca bir tiyatro sahnesi olduğu düşüncesine kapıldım. İspanyol trenlerinin varışına çok benzeyen bu çalınmış yıllarda yalnızca bir görev olan çocukluğun ne zaman bittiğinin farkına asla varamazsın.“
Yaşam, sürekli değişen, benzerlikleri olabilen ama yinelenmeyen bir tiyatro sahnesi. Baş oyuncu sensin ama yönetmeni de sen olmalısın. Alkış alabilirsen ne âlâ, alamazsan da boşver..
Romanın Macerası: Bozkurtların Ölümü Atsız'ın, tarihin tozlu sayfalarından çıkardığı Kür Şad'ın hikâyesidir. 639 yılında Çin sarayını basan 41 yiğidin hikâyesini Atsız Fransız kaynaklarından, muhtemelen Hüseyin Cahit'in De Guignes tercümesinden, daha üniversite yıllarında okumuş olmalıdır. Çin kaynaklarında Cie-şı-şuay olarak geçen
Azerbaycan'ın tanınmış şairlerinden Memmed İsmayıl 1992 yılında Bozkurtların Ölümü ile Bozkurtlar Diriliyor romanlarını Bozgurdlar adıyla Azerbaycan Türkçesine aktarmıştır. Eser 1993'te Yazıçı neşriyatı tarafından 19.000 nüsha basılmıştır.
1988 yılında Dede Korkut kollokyumu için Bakü'de bulunduğum sırada Bahtiyar Vahabzade'yi ziyaret etmiş ve Bozkurtların Ölümü'nü kendisine vermiştim. Birkaç gün sonra Azerbaycan Oteli'nden bizi uğurlamaya geldiği zaman "Bozgurdların Ölümü'nü okudum. Atsız böyük yazıçı” dediğini hatırlıyorum. 1997 yılında da, Özümüzü Kesen Gılınc (Göytürkler) adıyla Kür Şad'la ilgili bir piyes yazdı. Eser, 10 Nisan 1998'de Azerbaycan Milli Dram Teatrı'nda sahneye kondu. 156 2000-2001 sezonunda Ankara'da, Devlet Tiyatroları Şinasi Sahnesi'nde de Azerbaycanlı sanatçılar tarafından oynandı. 2007 Eylül'ünde Bakü'ye giden Türk Devlet ve Toplulukları Kurultayı delegeleri de eseri Bakü sahnelerinde izlediler. Ahmet Yesevi Uluslar Arası Türk-Kazak Ünivesitesinin Tiyatro Fakültesi öğrencileri de hem Türkistan'da hem Türkiye'de oyunu birkaç kez sahneye koydular.
18. yüzyılda, dünyadan tiyatro sahnesi olarak söz edilmeye başlandığında, insanlar takındıkları tavırlar için yeni bir seyirci düşlemeye başladılar. Bu seyirci artık Tanrı değil birbirleriydi...
Evet, evet biliyorum mahkeme sahnesinde hepimiz oradaydık.
Bazı ruhlar vardır hani asla mutluluğa ulaşamazlar, hep dışlanmışlık, huzursuzluk, mutsuzluk hiçbir yer kabul etmez onları; işte Atsız öyle bir karakterdir, zaten hayatı sürekli mahkemelerde ve cezaevlerinde geçer. Çocukluk emelini gerçekleştiremez, asker soylu bir ailedir onunki