Kitabi sevdim demek için kendimi zorluyorum. Ama sevmedim demek de haksızlık gibi geliyor bana.
Çok ciddi polisiye sevenlerin eksiklerini, abartılı diyalogları ve karmaşaları göz ardı etmesi gerekiyor.
Yazarın dili sade diyemeyeceğim. Bir polisiye kitabın kurgusunun, polisiye kitapların yazıldığı bir dergide geçiyor olması "bu bir kitap olsaydı katil böyle yapardı, şöyle derdi" ile bolca süslendiği satır araları ile bir yerden sonra "ben olsaydım böyle çözerdim, şöyle söylerdim" ile de devam ediyor.
Katil kim diye merakta bırakıyor olmasından ziyade daha çok nedenleri merakta bıraktı beni. Işte bu kısımlar cidden cidden çok iyiydi.
.
David Loogan, hayatına yeni bir sayfa açarak Ann Arbor'a taşınır. Yazdığı hikâyelerin duzeltilerindeki titizliği sayesinde gerilim öyküleri yayımlayan Gray Streets adlı bir derginin yayıncısı Tom Kristoll'un dikkatini çeker. Yanında işe başlayan David, yatağını Tom'un karısı ile doldurur.
Bir yanda en yakın arkadaşı diğer yanda yasak aşkı ile devam eden hayatı,bir gece Tom'un onu ansızın çağırması ile değişir. Bir suça şahit olması bir yana, peşpeşe gelen cinayetler kitaplara konu olacak kadar karmaşık. Kendini suçun merkezinde bulan David, dedektif Elizabeth Waishkley'e suçsuzluğunu ispatlamaya çalışır. Bunun için kaçak durumuna düşmek zorunda kalsa bile.
Gray Streets çalışanlarının ölmesine neden olan sebepleri okurken öyle merak ediyorsunuz ki bir yerden sonra kafanızın içerisinde üç yüz sayfalık bir kitap bile oluşturmuş olmanız mümkün.
Bu kısımda tavsiye konusunda diyebileceğim tek şey; okuyup kendiniz karar verin.