Stefan Zweig i hassas ve duygusal bir yazar olarak görüyorum ben. Sahiden de kitapları, hikayeleri ve kahramanları bunu yansıtıyorlar. Ayrıca insan doğasını ( belirttiğim özelliğinin de sayesiyle ) iyi anlamış ve aktarmadaki rolü çok yüksek.
Kitaba gelecek olursak, iki çocuğun meraklı yapıları ve merhametli yüreklerinin bakış açısından
Algofobi siyasete de yansır. Uyum ve uyuşma baskısı artar....Alternatifsizlik siyasi bir ağrı kesicidir. Muğlak orta yol palyatif bir etki gösterir. Tartışmanın ve daha iyi savlar uğruna mücadelenin yerini sisteme uyma baskısı alır.
Algofobi siyasete de yansır. Uyum ve uyuşma baskısı artar. Siyaset palyatif bir alana yerleşerek her türlü canlılığını yitirir. “Alternatifsizlik” siyasi bir ağrı kesicidir.
Damon Galgut tarafından kaleme alınan "İyi Doktor"u #sayfalarcadünya grubumuzla birlikte Nisan ayında okuduk. Eser Güney Afrika edebiyatından.
Kitapla ilgili düşüncelerimi yazmaya "apartheid" kavramını tanımlayarak başlayacağım.
Apartheid ırksal ayrımcılık ve bunu savunan sistem. Aslında kitabın ana konusu ve çıkış noktası
Becerebileceğim kadar sade ve herkesin anlayabileceği şekilde anlatmaya çalışayım:
"Her memeli gibi insan beyninin derinliklerinde de "ödül yolu" (Reward Pathway) 258 olarak adlandırılan bir merkez vardır. Ödül yollarının görevi; kişi mutlu olduğu bir şey yapınca beyne "zevk" kimyasalları salgılayarak kişiyi ödüllendirmektir. Böylece beyin, hem insanın 'neden mutlu olduğunun kaydını tutmuş olur hem de bu kimyasallar beyne,
bundan mutlu oluyorum, yeniden isterim, beni acı veren, riskli, tehlikeli alanlara değil bu alana yönlendir' diyerek kişiye yön verme vazifesini görür.
İnsanın neslini koruması, insanlığın en temel güdüsü olduğu için olsa gerek, vücut tarafından en çok ödüllendirilen (dopamin salgılanan) eylemlerden biri de cinselliktir Sorun şu ki, beyin aldatılabilir.
Özellikle bağımlılık yapan uyuşturucu nitelikli maddeler, beyne "sahte sinyaller" gönderirler. Beyin, sahte ile gerçek sinyal arasındaki (mutluluk veren gerçek olay ile uyuşturucunun verdiği mutluluk arasındaki veya ilişki ile mastürbasyon arasındaki) farkı hissedemediğinden ödül merkezi sahte sinyallerle de harekete geçebilir. Olay sahte bile olsa "dopamin", mutluluk hormonu (seretonin) sonrasında serbest bırakılır. Biriken dopamin kişiye "ben bunu sevdim, yeniden isterim" dedirtir. Dopamin miktarı fazlalaştıkça "yeniden isterim" baskısı da artar.
Yaşar Kemal bu ülke için çok özel bir insandır. Betimlemeleri her eserinde önplana çıkıyor. Sanki kendinizini Çukurova dağlarında gezer gibi hissediyorsunuz. Çiçekleri kokluyorsunuz, yılanları, böcekleri, kırlangıçları, kartalları görüyorsunuz okurken. İnsanı alıp bulunduğu mekandan götürüyor gezidiriyor. Fakat o kültürü de yaşatıyor sana. Özellikle eşkıyalık hikayelerini çok derin işliyor. Halkın cehaletini, çaresizliğini, toplum baskısını... Bu eserde toplum baskısı 9 yaşında bir çocuğu katil yapıyor. İnsanların çocuğu kışkırtmak için söyledikleri şeyler, uydurdukları şeyler kulaktan kulağa geziyor. Aslında günümüzde de aynı zihniyet var. Özellikle kadın ve namus kavramını birlikte eşleştirmek ve maalesef bunun kötü sonuçları ...
Yılanı ÖldürselerYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202019.1k okunma
Ulan nasıl bir toplum baskısı varsa üzerimizde, genç yaşımızda göçtüğümüze, sevdiğimize kavuşamadan öldüğümüze yanmıyoruz da hâlâ yakalanacağız da rezil olacağız diye üzülüyoruz.
Alternatifsizlik, siyasi bir ağrı kesicidir.
...
Tartışmanın ve daha iyi savlar uğruna mücadelenin yerini sisteme uyma baskısı alır. Demokrasi -sonrası bir toplum yapısı yaygınlaşmaktadır. Bu palyatif bir demokrasidir. Bu nedenle Chantal Mouffe acı verici mücadelelerden kaçınmayan bir "agnostik siyaset" talep eder.
Yıllar sonra tekrar elime aldım. Yarım saat sürmedi göz ucuyla okumam. Otobiyografik anıları okumaktan büyük zevk alıyorum. Yaşanmışlıklar ve başkalarının sizinle aynı yoldan geçtiğini, aynı duyguları yaşadığını, aynı sorunlarla karşılaştığını okumak güç veriyor. Yalnız olmadığınızı hissediyorsunuz. Tezer Özlü için karamsar ve gri düşüncelere sahip dense de onu okurken rahatladığımı düşünüyorum. Yaşamın özünü bu kadar iyi anlamış bir insana dünyanın dar edilmesi kadar kötü bir şey olamaz.
İnsanın çıkarsız, içinden geldiği gibi yaşayamadığı bir toplumda üzerine kefen gibi biçilen rolü oynamasını eleştirmiştir hep. Bir yanda ölmek istemesine rağmen herkesten iyi yaşayan bir Tezer Özlü; diğer yanda ise ölmeyecekmiş gibi yaşayıp ölüden farkı olmayanlar... Çocuklar için çaresizlikten katlanılan evlilikler, kadınların erkeklerden ve hayattan alamadıkları haz, namus ve sadakat arasına sıkışan hayatlar, yalnızlık, toplum baskısı, anlaşılamamak...
Tezer Özlü, kendisinden önceki kuşağın kısık sesini gür bir şekilde haykırmıştır. Kendisinden sonra gelenlere yol açmıştır.
Anthony Burgess "İyilik içten gelir ve seçiliyor olmalıdır" Antony Burgess'in romanı Otomatik Portakal'ın dönüp dolaştığı mevzu tam olarak bu cümledir diyebiliriz. Roman bir distopyadır, insana dair bir umut