Giyinmek her zaman coğrafi, örfi, ahlaki, dini ve zamansal olmuştur. Ve aynı zamanda: “Kıyafet, giyinenin bedenini şekillendiren, bedene nüfuz eden ve yön veren güçlü bir araçtır-bedenin hareketlerini, duruşunu ve jestlerini etkiler. Giysi bedeni fiziksel olarak şekillendiren ve uygun şekle ve tavra sokan bir toplumsal pratiktir.” Hiçbir simgesel
“Siyaset, egemenler için genellikle estetik bir meseledir: Bir tür kendini keşfetme yöntemi, bir tür dünyayı algılama, kişiliğini inşa etme biçimidir. Bizler içinse ölmek ya da yaşamak anlamına gelir.”
(s.48)
Bu kitabı daha doğrusu yazar
Édouard Louis ‘i queer edebiyat eserlerini tanıtan bir yazıda görmüştüm. Yazarın otobiyografik özellikler
Murathan Mungan'ın usta kaleminden çıkan "Erkeklerin Hikayeleri", farklı erkek karakterlerin iç dünyalarına derin bir bakış sunan on altı öyküden oluşuyor. Her öyküde, toplum tarafından dayatılan kalıplara sığdırılmaya çalışan erkeklerin duygularını, zaaflarını, arayışlarını ve yalnızlıklarını keşfediyoruz.
Kitapta yer alan kahramanlar, sıradan hayatlar yaşayan sıradan insanlar gibi görünseler de, her birinin kendine özgü hikayeleri ve mücadeleleri var. Kimisi sevginin arayışında, kimisi kimlik arayışında, kimisi ise geçmişin gölgesiyle boğuşuyor. Çok çeşitli öykülerinden oluşan bu seçkide karakterler tasvir edilirken klişelere yer vermeden, karmaşık duyguları ve çelişkileri ustalıkla işliyor.
"Erkeklerin Hikayeleri", sadece erkekler için değil, kadınlar için de oldukça ilgi çekici bir kitap. Bu öyküler sayesinde, erkeklerin nasıl düşündüğünü, nasıl hissettiğini ve nelerle mücadele ettiğini daha iyi anlayabiliyoruz. Ayrıca, toplumsal cinsiyet rolleri ve erkeklik algısı üzerine de düşünmemizi sağlıyor.
Eğer insan psikolojisine ve farklı bakış açılarına ilgi duyuyorsanız, "Erkeklerin Hikayeleri"ni kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.
Yedi eski arkadaşın akşam yemeğinde bir araya gelerek yemek boyunca bir oyun oynamaya karar verdikleri, herkesin telefonlarını masaya koyarak, telefona gelen her mesaj ve bildirimi yüksek sesle okudukları, zaman ilerledikçe yeni sırların ortaya çıktığı, ilişki dengelerinin altüst olduğu, hiçbir şeyin aslında göründüğü gibi olmadığı
2016 İtalyan
Katharine Burdekin'in "Swastika Geceleri" (orijinal adıyla "Swastika Night"), distopya türünde yazılmış, zamanının oldukça ilerisinde bir eser olarak kabul edilir. 1937 yılında Murray Constantine takma adı altında yayımlanan bu roman, Nazi Almanyası'nın yükselişini ve faşizmin sonuçlarını karanlık bir gelecek
Bu kitabın ilk bölümünü okudum ve 61 sayfanın sonuna şöyle yazdım: illallah! İkinci defa okudum ama hiçbir şey anlamadığımı kendime itiraf etmek hiç bu kadar kolay olmamıştı. Ve bir konuşma çizgisi daha görseydim düşüp bayılacaktım.
İlk bölümden sağ çıkarsanız bu kitabı bitirebilme olasılığınız var diyen yorumlar okuyunca heh dedim, sorun tabi
Kızına "toplumsal cinsiyet rolleri" fikrinin tam bir saçmalık olduğunu öğret. Bir şeyi yalnızca kız olduğu için yapması veya yapmaması gerektiğini söyleme ona.
(The Handmaid'sTale),
Margaret Atwood tarafından 1985 yılında yazılmış bir distopya romanıdır.
Kitap, totaliter bir rejim altında yaşayan ve kadınların sadece üreme amaçlarıyla kullanıldığı bir toplumu konu edinir.
Hikaye, yakın gelecekte Amerika Birleşik Devletleri'nde geçer.
Kitap, bu yeni rejimi "Gilead"
He-Yin Zhen'in 1907'de yayınladığı bir argumentative essay (tartışmacı kompozisyon). Kısa ve öz bir dille yazılmış, olukça başarılı bir essay hem de.
He-Yin Zhen evlilikten başlayarak kadın ve erkeğin ev içindeki rolleri, kız ve erkek çocukların yetiştirilmesindeki ayrımlar, soyismi ve çok eşlilik gibi konuları ele alıyor. Anlatılanlar yeni şeyler değil. Ama bir asır önce yazılan bu metin dönemi için bir devrim niteliğinde olsa gerek. Ayrıca Çin'in ilk feminist hareketlerini anlamak açısından faydalı bir kaynak.
Yazarın ileri görüşlülüğüne hayran kaldım açıkçası. Zhen ta o zaman soyadı eşitliğinden bahsederken biz daha henüz kızlık soyadlarımızı tutabilmeye başladık.
'...after a woman marries, she should not take her husband’s surname. Even if she retains her maiden name, it is still unfair because it is her father’s surname but not her mother’s.'(s10)
Bununla birlikte Zhen'in ele aldığı konuların bugün hala devam eden meseleler olduğunu görmek çok üzücü. Kadınların erkekler yanında "aşağı" konumları, kız çocuklarına karşı ayrımcı tutumlar, hala toplumun birçok kesiminde varlığını sürdürüyor. Tam da bu nedenle feminizmin bir cinsiyet devrimi olmaktan ziyade toplumsal bir hareket olduğu fikri, çok önemli bulduğum bir nokta.
'...what I am proposing is not merely a women’s revolution but a complete social revolution. The women’s revolution is but one aspect of the social revolution.'(s14)
Keyifli okumalar...
Spekülatif kurgunun sınırlarını zorlayan öyküler, gerçeklikle hayalin iç içe geçtiği bir dünyada bizi bekler. Gizemli lunaparkların kapılarını aralayarak zamanın ötesine geçen kızlar, modanın acımasız yüzünü gösteren hologramlar, ve isimsiz karakterlerin yaşam sinyallerini ölçen gizemli küreler… Bu öyküler, bilinmeyenin çekiciliğiyle okuyucuyu