"Sen zalimlikle ev hanımı duygusallığının, açık görüşlülükle dünyayı toz pempe görmenin şimdiye kadar gördüğüm en inanılmaz karışımısın. Bunları aynı anda kendinde birleştirmeyi nasıl beceriyorsun, anlamıyorum."
Her şeyi size söylendiğini, gerçekten kendi iradenizle mi karar verdiğinizi sanıyorsunuz.
Hayat o kadar da toz pembe değil. Bu kitap sizin hayatıta karşı taktınız alt gözlüklerini bir nebze olsun kırılması sağlayacaktır.
Kitap okumaya başladığımda bireysel bir Manipülasyon ve algı yönetiminden bahsedildiğini düşünmüştüm ama bunu kitlelere yayıldığını okumak gerçekten, görüp de görmezden geldiğim birçok şey için beni resmen aydınlat...
Kavramların nasıl çarpıtıldığını, satış elemanlarının hangi tekniklere başvurduğunu, dünyanın aslında asla kabul etmeyeceği çarpıklaşmış ahlak sistemlerinin dünyada nasıl yaygınlaştırıldığını ve pazarlandığını açık bir dille anlatıyor yazar. Dahası verdiği örnekleri Kur'an üzerindeki ayetler ve kıssalarla değerlendirerek anlatması oldukça manidar. Kuran aslında bizi manipülasyona karşı da uyarmış!...
Dünyanın büyük çoğunluğu son yüz yıl içinde diktatörlükten, baskıcı rejimlerden arındı, dünya giderek daha demokratik bir yer haline geliyor ama bu demokrasi halkların yönetilmesi ve yönlendirilmesini zorlaştırıyor. Bu da giderek daha fazla Manipülasyon ve algı yönetimine başvurulmasına sebep oluyor. Bilgi çok hızlı bir şekilde, birçok yere ulaşıyor. Bilgi çokluğundan önemli olanlar kaçırılıyor, bilgi kirleniyor ya da önemsizleştiriliyor. Sistemler şeytanlaşıyor... Kuran'da anlatılan şeytanın hilelerini rehber ediniyor...
Özgür yaşadığımızı sanıyoruz ama kim bilir kimlerin etkisi altında kaldık...
Bu kitabı Lütfen okuyun farkındalığınızı gerçekten arttıracak!
“Bir süre sustular yine; sonra Kabrero sordu: "Neden ayrıldın öğretmenlikten?"
"Öğretecek şey kalmamıştı."
"Anlamıyorum."
"Gittikçe azalıyordu öğretilecek şeyler. Asiler gelip
kasabayı yakıyorlardı. Jandarmalar gelip yıkıyorlardı. Sonra gene asiler. Sonra gene jandarmalar. Çarşıda dükkân ya da sergi sahibi
Dünyamızın kainatta bir toz zerresi olduğu, bizlerin de bu toz zerresinin içinde seçilemeyecek kadar küçük varlıklar olduğumuz bilgisi hâlâ içimi derin bir umutsuzlukla dolduruyor.
Düşünceyle dizginlenmeyen duyarlık, fazla aşınacaktır. Aşınmış duyarlık ise, ruhun parçalanıp toz haline gelmesine, kişiliğin bin parçaya bölünmesine yol açacaktır.
Bir yazarın dünyasına girebilmek, onun gördüklerini tam anlamıyla görebilmek hiçbir zaman mümkün değildir. Bu gerçek, bir insanın karşısındaki kişiyi tüm çıplaklığı ile göremeyeceği kadar ortadadır. Deneyimlerimiz gösteriyor ki, şu an düşündüğümüz veya hissettiğimiz bir duruma yıllar sonra aynı gözle bakmak mümkün olmayacaktır çünkü o durumu
Pamuk şekerciler bulutlardan çalmış bugün biraz, biraz da biçarelerin mutluluğundan. Ondan mıdır bilmem, küçük bir çocuğun yürümeyi öğrendiğinde çehresinde parıldayan gözlerle pamuk şeker satan amcalara koşması.. Avuçlarında eriyip giden o yalnızlık mıdır? Toz pembe bulutlar ellerinin arasından yeşil çimenlere dökülür pare pare, aşıklar birbirine hep böyle eksilerek mi kavuşur ? Hep böyle güleç midir küçüğüm senin yüzün? Ya niçin tebessüm etmez pamuk şeker satan amcalar? Hayat hep böyle masmavi miydi? Yoksa sen gül diye mi pembeydi bulutlar bugün?