Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tarihte bütün bir vatanı, çok üstün düşman kuvvetleri karşısında, son bir avuç toprağına kadar karış karış kahramanca ve namusuyla savunmuş ve yine varlığını koruyabilmiş ordular görülmüştür. Türk ordusu, o cevherde bir ordudur. Yeter ki ona komuta edenler, komuta edebilme niteliklerine sahip bulunsun.
Kahraman Türk ordusunun, Yunan ordusu üzerinde ih­raz etmiş olduğu büyük zaferin haberini şimdi aldım.
Reklam
Değişim yıllarının türettiği bir kişiydi Sakallı Celal. Elleri cebinde, evi omzunda gezen, tek başına muhalefet, bir müesse­ seydi sanki. Meşhur "Türk aydınları Doğuya giden bir gemide, Batıya koşup ilerliyoruz vehmine kapılan yolculara benzer" ke­ lamının müellifi. Ayrıca "Bizde bilgililer ilgisiz, ilgililer bilgi­siz" diyen de o. Dünyaya gelişi göz kamaştırıcı olmuş. Beş erkek: Kemal, Cemal, Celal, Nihal, Bilal ve bir kız Cemile, altı kardeşmişler. Çocukluğu rahat ve bollukta geçmiş. Annesini "Abdülhamid'in dişisi" ne benzetir, hiç sevmezmiş, ama babası Donanma Komu­ tanı Hüseyin Hüsnü Paşa'ya hayranmış. İyi eğitim görmüş. 1896'da Mektebi Sultani'ye (Galatasaray) girmiş, Tevfik Fik­ ret'in öğrencisi olmuş. Okulda ona güçlü kuvvetli olduğundan kinaye "Bocurgat" (gemicilikte kullanılan bir tür vinç) adı takıl­ mış. Sakallı Celal lise yıllarına denk gelen 31 Mart Ayaklanma­ sında gönüllü olarak Hareket Ordusu' na katılmış, Taksim kışla­sı civarındaki vuruşmaların bizzat içinde yer almış.
Sayfa 196 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Nâzım Hikmet'in Mektubu 21 Ocak 1938 "Cumhur reisi Atatürk'ün Yüksek Katına, Türk Ordusu'nu 'isyana teşvik ettiğim iddiasıyla 'on beş yıl ağır hapis cezası giydim. Şimdi de Türk Donanması'nı 'isyana teşvik etmekle suçlanıyorum. Türk inkılabına ve senin adına ant içerim ki suçsuzum. Askeri isyana teşvik etmedim. Kör değilim ve senin yaptığın her ileri dev hamleyi anlayabilen bir kafam, yurdumu seven bir yüreğim var. Askeri isyana teşvik etmedim. Yurdumun ve inkılapçı senin karşında alnım açıktır. Yüksek askeri makamlar, devlet ve adalet, küçük bürokrat ve gizli rejim düşmanlarınca aldatılıyorlar. Askeri isyana teşvik etmedim. Deli, serseri, mürteci, satılmış; inkılap ve yurt haini değilim ki, bunu bir an olsun düşünebileyim. Askeri isyana teşvik etmedim. Senin eserine ve sana, aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma yüklenen ve yükletilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirdim. Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felaketi ile alakalandırmak istemezdim. Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgul ettimse, alnıma vurulmak istenen bu ʻinkılap askerini isyana teşvik damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır. Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin. Kemalizm ve senden adalet istiyorum. Türk inkılabına ve senin başına ant içerim ki, suçsuzum.”
Sayfa 243Kitabı okudu
(…) bugün Komünist Enternasyonal de, Türk komünistlerinin Türkiye'deki yabancı emperyalizme karşı bir hareket olan milli mücadeleyi desteklemesini salık vermektedir. Ama Komünist Enternasyonal bu tutumunu, ancak komünistler üzerindeki baskıların son bulması koşuluyla, yani Türk hükümeti dünya emperyalizmine karşı verdiği mücadelede halk kitlelerine dayanmak zorunda olduğunu kavradığı takdirde sürdürebilir. İngilizlerin himaye ettiği Sultan ve etrafındaki satılmış İstanbullu yüksek memurlardan oluşan köhne klik, Kemal Paşaya karşı bütün gerici güçleri seferber edecektir. Eğer Kemal Paşa komünistlere karşı baskı siyasetini değiştirmezse, kendi iktidarının mezarını kazmış olur; çünkü Türk ordusu köylülerden kuruludur.
Sayfa 41 - Karl Radek, 30 Kasım 1922, Internationale Presse-KorrespondenzKitabı okudu
12 Eylül cuntasının hayatta kalan iki üyesi Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya cunta döneminde işlenen insanlık suçlarından sorumlu tutuldukları için değil, rejime karşı suç işledikleri, darbe yaptıkları için yargılandılar. Mahkûm da oldular: "Devlet kuvvetleri aleyhine" suç işledikleri için müebbet hapis cezasına çarptırıldılar; askeri rüt­beleri söküldü. Ama cuntanın o dönemde kimler tarafından nasıl desteklendiğini bugün kimse hatırlamak istemiyor. Sermaye sahip­lerinin, kanaat önderlerinin, üniversite yöneticilerinin, köşe yazarlarının "hızır gibi yetişen Mehmetçik"e nasıl selam durduklarını, 12 Eylül'ü toplumun çatışmalı taraflarını uzlaştıran bir "barış harekâtı" olarak nasıl sevinçle karşıladıklarını, hasta Türk demokrasisini aya­ğa kaldırabilmek için istemeye istemeye yönetime el koyan fedakâr Türk ordusu masalını nasıl dolaşıma soktuklarını hatırlamak iste­miyor. "Kendini kontrol etmekten aciz Türk demokrasisini" sağlam temeller üzerine oturtmak için meclisi fesheden, "demokrasiden çok daha kıymetli olan anavatan"ı kurtarmak için elini taşın altına koyan bu centilmen komutanları nasıl tebrik ettiklerini, arka arkaya ger­çekleştirilen infazlara nasıl alkış tuttuklarını hatırlamak istemiyor. İş bitti, rüzgâr döndü, şimdi mahkûm edilebilir Kenan Evren. Mah­kûm edelim; çünkü mahkûm olması gerekir. Ama otuz yıl önce ger­çekleştirilen o işin, yerine getirilen tarihsel işlevin, o sırada alkışla­nan "paha biçilmez hizmet"in ne olduğunu da unutmayalım.
Sayfa 28 - Suç ve CezaKitabı okuyor
Reklam
Türk ırkın kalesi Bozkurt ordusu kutlu olsun günün …
Gönül verip gökte aya Yoldaş olup yele suya Selam doğudan batıya Ilgar ile yürüyene “Ne mutlu Türküm diyene “
Bir kərə yüksələn bayraq bir daha enməz!
1918-ci il mayın 26-da Maverayi-Qafqazın parçalanması üzündən Azərbaycan Milli Şurası 1918-ci il mayın 28-də Azərbaycan cümhuriyyətinin istiqlalını elan etmiş və bu şuranın sədri sifətilə M.Ə.Rəsulzadə Osmanlı hökumətilə bir müqavilə imzalamışdır. Bu müqaviləyə görə türk ordusu bolşevik istilası altında olan Bakının qurtuluşu üçün Azərbaycan silahlı qüvvələrinə yardım etmişdir.
Osmanlılar'ın tarım ve ticarete yabancı kaldıkları, Türklerin yalnız asker veya göçebe oldukları biçiminde dar ve bağnaz görüşlerin en son yayınlarda dahi tekrarlandığını bugün hayretle görmekteyiz. Bu görüşleri düzeltmek için şu olguları anımsamak yeter: Daha ilk dönemde Orhan'ın kurduğu yaya ordusu, Türk çiftçilerden oluşmaktaydı.
26 Ağustos 1071’den 26 Ağustos 1922’ye...
1526’nın 29 Ağustosundaki Mohaç Zaferi Avrupa tarihinin değiştiği bir olay, Türklerin imparatorluğunun zirve noktası olarak kabul edilebilir. Hemen hemen 400 yıl sonra 30 Ağustos 1922’deki Dumlupınar Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nde kazanılan zaferse Türklerin Küçük Asya’daki anavatanlarını savunmalarının zaferidir ve beklenen bir zaferdir. En başta Başkumandanımız ve subaylarımız bunu bekliyordu. Aslında İkinci Dünya Savaşı yıllarında Mussolini’ye karşı başarılı şekilde Yunanistan’ı savunan, Yunan ordusunun seçkin ve ünlü komutanı Ioannis Metaksas “Oraya çıkmayın, iki günde Türk ordusu karşınıza çıkar, sizi mahveder.” demişti, dediği gibi oldu.
Sayfa 224Kitabı okudu
Reklam
O sabah Büyük Taarruz başlar. Sabah 04.30' da tanzim atışı açılır, 05.50' de tahrip atışına geçilir, saat 07.00' de ise Yunan topçusu susar ve Türk Ordusu 14 gün sonra İzmir' e, Kordon' a varır. Büyük Taarruz'dan evvel ATATÜRK, 15 gün sonra İzmir'de olacağını söylemiştir yakın çevresine. Sonra birlikte Kordon' da yürürken Salih BOZOK' a Kac gün oldu ? diye sorar, "14 gün" Paşam cevabını verir BOZOK "bir gün yanıldık o zaman" der ATATÜRK
Türk ordusu binlerce askerle, top, tüfek ve bombardıman uçaklarıyla kan deryasına çevirmişti Dêrsim'i. Tarihin en feci yarasını yaşıyordu Dêrsim. Aileler dağılmıştı, çocuklar yetim ve öksüz kalmıştı. Sürgün, talan ve yangındı Dêrsim. Çayırlar yeşilliğini, dağlar kekik kokusunu, gökyüzü maviliğini yitirmişti. Gulê ve İbrahim de bu kıyımda büyük bir travma yaşadılar. Kıyım sonrası zorunlu askerlik, zorunlu vergiler getiren ve okullar, camiler, garnizonlar, valilik, kaymakamlık kurumları bina eden devlet, "Tunç eliyle" ağır bir yumruk darbesi vurduğu Dêrsim'i "Tunceli" yapmıştı!
Türkler, yabancı kavimlerden olanları asla askere almaz­lardı. Türk Ordusu tamamen milll bir orduydu. Baş­buğ'larına çok değer verir ve büyük bir sadakatle itaat ederlerdi. Bir askerin en büyük ideali cenkte ölmekti. Böylelikle ülkesine ve milletine karşı vazifesini yerine getirmiş oluyordu.
Sayfa 192Kitabı okudu
Hiç unutmam, meşhur 1 Mart Tezkeresi döneminde, sayın basınımızda şu haber manşet olmuştu: "Amerikan ordusu Afganistan'daki bin askeri için ayda 28 milyon dolar harayor, bin Türk-askeri için ise 4,5 milyon dolar harcanıyor. Türkiye aynı görevi altı kat ucuza yapıyor. Türkiye'nin Irak'a 10 bin asker göndermesi, ABD için her ay 240 milyon dolar tasarruf anlamına geliyor."
Sayfa 254 - Kırmızı Kedi Yayınevi - Üçüncü Basım: Aralık 2017, İstanbulKitabı okudu
30 Mayıs 1920 Sarıkamış'ta Dördüncü Ermeni Alay Komutanlığına Bolşeviklerle barış yapılması için Ermenistan, Moskova'ya heyetler gönderdi. Türk Milleti de Erzurum'a gelen heyeti Moskova'ya gönderecektir. Artık, emperyalistlerin aldatmacalarına kapılıp hâlâ düşmanlığı sürdürmek bütün Ermeniliğin mahvı demek olur. Bunun için, Şark yolunun gidip gelecek adamlarımıza açık bulundurulmasını ve bunun sağlanmasını ve aynı zamanda Erzurum'un mahrukat ve inşaat buhranının giderilmesi için, Sarıkamış'ın dostane bir suretle işgal edileceğini Hükümetinize bildirdik. Kırk sekiz saat içinde cevap beklediğimizi de yazdık. Bu zaman içinde şayet cevap alamazsanız, karşılık vermeyerek Nevroselim doğusuna çekilmenizi zatıalinize de beyam ederim. Arzu eden askerler ve aileler, silahsız yerlerinde kalabilirler. Yüzbin kişilik Bolşevik ordusu Gence ile Kervansaray arasında toplanmaya başladığından, mukavemetimizle doğacak olayların sonuçları bütün Ermenistan'ı felakete sürükleyecektir. Bu büyük sorumluluğun doğrudan doğruya zatıâlinize ait kalacağını beyan eylerim, efendim. 15'ci Kolordu Komutanı Mirliva Kâzım Karabekir
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.