Bizler ve bizden sonrakiler, bir şahsî tercihini bir tarafa iterek, milleti için değişmesi şart bir çağ san’atı anlayışı adına fedakârlık örneği bulamazdık.
Açıklayayım: Atatürk, TürkMusikisinin her dalı üzerinde bilgi sahibi idi. ÇANKAYA’da uzun seneler, sahalarında ihtisaslaşmış ses sanatçılarından seçkin topluluklar bulundurmuştur. Bu, O’nun kişisel zevki, tercihi idi. Fakat dünyanın değer verdiği evrensel kıymeti olan sanat alanlarında Türk insanının yetişmesini, kitlenin sanat zevkinin bu miyâr ve mikyaslara uygun olmasını ısrarla istemiştir. Bakınız: Harf devrimi günlerinde, İstanbul’da Sarayburnu Parkında vatan daşlarıyla sohbet ederken, Doğu-Batı Musikisi üzerinde neler söylüyordu: "-Su gece burada güzel bir tesadüf eseri olarak Şark’ın en mümtâz (seçkin) iki musiki hey'etini dinledim. Bilhassa sahneyi birinci olarak süsliyen Münire-tül-Mehdiye Hanım, sanatkârlığında muvaffak oldu.
Fakat benim Türk duyguları üzerindeki müşahedem (izlenimlerim) şudur ki, artık bu Musiki, bu basit Musiki, Türk'ün çok gelişmiş ruh ve hissini tatmine kâfi gelemez.