Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Hep Türk dili ile söyleşirler, öyleyse hep Türk'türler."
Yeni Füyüzat 'ınbaş makalesini okumaya başladı. Yazar, Azerbaycan Türklerinin lisanından Arapça ve Farsça sözcüklerin ve tamlamaların atılması gerektiğini söylüyordu.Şelâle 'nin baş makalesi ise İstanbul'daki Türkçülerin faaliyetlerinden bahsediyor ve yazı sahibinin bütün Türklerin kültürel anlamda birleşmelerini gerekli gördüğü anlaşılıyordu. Bunlar hoşuna gitti Settarhan'ın ama nasıl olacaktı? Açık Söz 'üeline aldı bu kez. Meşhur Mehmet Emin Resulzade'nin gazetesiydi bu. İlk sayfadaki yazı genç kuşağa Türk olduklarını öğretmek, kim olduklarını hatırlatmak zamanının geldiğini kaçınılmaz bir gereklilik olarak gösteriyordu. Settarhan gazeteyi masanın üzerine bıraktı, arkasına yaslandı. Ağzına birkaç fıstık attı, bu kez Gaspıralı'nın Tercüman 'ınıokumaya başladı. Gasptralı "Dil, lisan itibarıyla hep Türk dili ile söyleşirler, hep Türk'türler" diyordu. Cümlenin son kısmını ezberledi Settarhan; "Hep Türk dili ile söyleşirler, öyleyse hep Türk'türler."
TBMM Kürsüsünden Atsız'a Hücum: 1962 Mart'ında CHP milletvekili Osman Sabri Adal'ın TBMM kürsüsünden Atsız'a hücum etmesi bazı gazetelerde yer aldığı gibi Millî Yol'da da genişçe yer alır. Konu Tedbirler Kanunu'dur. Başbakan İsmet İnönü ile meclisteki partilerin genel başkanları Adalet ve Anayasa Komisyonu'na bir
Reklam
Türk yalnız kalamaz, milletimizde böyle bir huy yoktur. Beraber ders çalışır, beraber yazı yazar, beraber gezmeye gider, beraber aylaklık eder. Türkler sinemaya bile tek gitmez; yalnız kalmayı bilmez, sevmez. Yalnız olmamanın getirdiği garantiye, yani tehlikeden uzak yaşamanın konforuna güvenir. Ama işte bu garanti de yaratıcılığı sakatlar, iş çıkarma kabiliyetini azaltır.
Şemsettin Sami
Şemsettin Sami Kürtlere ilişkin ilk düzenli ansiklopedik bilgileri kaleme alan bir yazar olarak tanınır.
18. yüzyılda Fransız filozofu Montesquieu, gerçek iranı’ı hiç bilmezken, İran mektupları adlı yapıtını kaleme alır. Yazar bu yapıtını yazarken zamanın Fransa’sının siyasal ve hukuksal durumunu eleştirmek amacıyla kafasına göre ve ihtiyacına göre bir İran’ı hayal edip yarattı.
Mobbing Bank Diyor ki;
Yaşamda bir tek zehrin zararı üzerinde yazar. Bakın sigara paketlerine. Sevgiyi yaşatamamış olmanın zararı üzerinde yazmaz. Bu cümle dünyada ilk kez yazılıyor. Ne anladınız bundan? Türk ve Atatürk sevgisinde aldatanların peşine takıldınız. Hala oralarda dolaşıp duruyorsunuz. Önder Karaçay
Reklam
Gecelerini gündüzüne katan Fransız yazar, günde yaklaşık elli adet koyu Türk kahvesi içiyordu. Starbucks’ın olmadığı bir çağda bu miktarda bir tüketim, hakiki bir maharet gerektiriyordu. Kahvesini pişirilmiş halde önüne getirtemediği zamanlarda yazar, Limbaugh stiline başvurarak bir avuç çekirdeği öğütüp ağzına atıyordu.
Sayfa 25 - BalzacKitabı okudu
Avrupalılar arasında, Türklerin gerçekten Avrupalı olmadığı, onların yabancı, dışarılıklı kişiler oldukları duygusu ise hâlâ mevcuttur. Türk asıllı Alman yazar Zafer Şenocak'ın da ifade ettiği gibi, "Türk, Kur'an okur, operaya gitmez" gibi basmakalıp bir inanç vardır. Avrupalıların gözünde Türkler, garip bir millettir.
Ayrıntı Yayınları 1997 Sayfa: 12
1940'ların Sonları ve Atsız: 1948 sonlarında Atsız, Yeni Sabah gazetesine yazılar da yazmıştır. 03 Ocak 1949'da İsmail Hakkı Yılanlıoğlu'na yazdığı mektupta şöyle diyor: ( Bu mektup, Hacaloğlu'nun Atsız'ın Mektupları kitabında yoktur.) "Ben 15 aydır Yeni Sabah gazetesine yazı yazıyorum. Haftada bir yazı koyuyor ve
Atsız Türkiye Yayınevi'nde: Nihal Atsız 1947-1949 yıllarında Türkiye Yayınevi'nde uzman olarak çalışmıştır. İşi tarihî yayınlara nezaret etmektir (Hacaloğlu 2013: 34). Yayınevi'nin sahibi Tahsin Demiray Kadıköy Sultanisinden beri Atsız'ın arkadaşıdır ve Bozkurtların Ölümü romanını da o yayımlamıştır. Atsız'ın Türkiye
Reklam
Eski Türk yazıtlarından birinde şöyle yazar: Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer. Karga yaşlı annesini besler; Bunun adı: Saygılı davranmaktır. Horoz şafak vakti öter, yaban kazları her bahar kuzeye, her sonbahar güneye uçar. Bunun adı "söz tutmak"tır. Yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez. Bu "sadakat" olarak adlandırılır. Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında yaşadığı sürüyü oraya davet eder ve paylaşır, karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır. Bunun adı "adalettir". Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse hayvandan aşağı bir halde yaşıyordur.
Sayfa 129 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Ben edebiyatı karşılıksız sevdim
Dünya edebiyatında alaka önem vermemiş bir yazar gösterin yok. Ben göstereyim: işte bahsi geçen Türk yazarları. Türkler neden ucuzunu arar? Türkler neden kısa yoldan denemek ister? Türkler neden sosyal alaka kişiliği önem vermez Türkler neden gerçeğe gerçeklere saygı duymaz. Ve bütün bunlara, Türkleri yere geldikçe aşağılamaktan zevk duyan işte bu Türk yazarları yapar.
Atsız ile Ahmet Muhip arasındaki kalem kavgası bir davaya da yol açmıştır. Olay şöyle gelişir: Orhun dergisinin birinci sayısında (05 Kasım 1933), "Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar” başlıklı yazısının girişinde Atsız, Türk Tarih Kurumu tarafından hazırlanan ve liselerde okutulan dört ciltlik tarih kitabını tenkit eder. Atsız'ın tenkidine karşı Ahmet Muhip (Dıranas) Hakimiyeti Milliye gazetesinde "Orhon” başlıklı bir yazı yazar (21 Kasım 1933). Atsız'ın cevabı gecikmez: "Haddini Bil!" (Orhun 3, 5 Ocak 1934). Buna karşı, 13 Ocak 1934 tarihli Hakimiyeti Milliye'de Ahmet Muhip'in verdiği cevap hakaretamiz ifadelerle doludur: "pasaportsuz, megalomaniye müptelâ, mütereddî süje, yel değirmenleri muzafferi, ahmak kafa, meczup, gülünç, maskara” (Akgöz 2016: 28-34). Bunun üzerine Atsız, gazetenin başyazarı Falih Rıfkı, neşriyat müdürü Naşit Hakkı ve yazı işleri müdürü Ahmet Muhip aleyhinde hakaret davası açar. İlk duruşma, 20 Mart 1934'te İstanbul Birinci Ceza Mahkemesi'nde görülür. Falih Rıfkı ile Naşit Hakkı Bey hakkındaki dava, mebus oldukları için tefrik olunur. Sekiz oturum süren davanın 10 Haziran 1934'teki son duruşmasında Ahmet Muhip altı ay hapse, 100 lira ağır para cezasına mahkûm edilir. Ahmet Muhip'in açtığı karşı dava ise duruşmaya gelmediği için düşürülür (Orhun 8, 23 Haziran 1934: 148; Akgöz 2016: 34-37).
Atsız, Askerî Tıbbiye'de iken Türkçü yayın ve faaliyetleri takip ediyordu. Bunu "Yeni Mecmua'nın 20 Kasım 1923 tarihli 85. sayısına gönderdiği" okuyucu mektubundan anlıyoruz. Mektupta "Türk Ocaklarının siyasi bir kuruluş olarak uğraşması gereken işlerden söz etmekteydi." (Deliorman 2013: 14). Yücel Hacaloğlu "... 1921-1922 yıllarında, haftalık bir mecmuada 'H. Nihâl' imzası ile, 1923-1924 yıllarında günlük bir gazetede, 'Askerî Tıbbiye öğrencisi H. Nihâl' imzası ile ve yine 1922 ile 1925 yılları arasında, günlük bir gazetede 'H. Nihâl' imzası ile yayınlanan 'Atsızlar başlıklı hikâyesinin birincilik kazandığını öğrendim." diyor' (Hacaloğlu 2013: 12). O yıllarda Atsız henüz 17-20 yaşlarındaydı. Bu yıllarda, hatta belki de lise yıllarından itibaren Ziya Gökalp'ın yazı ve şiirlerini, Ömer Seyfeddin'in hikâyelerini, diğer Türkçü yazar ve şairleri takip ettiğini de söyleyebiliriz. Rıza Nur'un Türk Tarihi'ni Askerî Tıbbiye yıllarında okumuş olmalıdır. 03 Kasım 1944 tarihli duruşmasında "Bizde milliyetçilik aşkını uyandıran onun 12 ciltlik Türk Tarihi olmuştur. Bunları çocukken okumuştuk." (Sançar 2018: 412) diyor. Rıza Nur'un 12 ciltlik eseri 1924-26 yıllarında çıktığına göre Atsız eserleri çıkar çıkmaz okumuş olmalıdır. 19-20 yaşlarında. Artık o sıkı bir Türkçüdür.
Anadolu dışında Türk İslam sanatına ait bilinen en erken minyatürler, büyük olasılıkla Zengiler'den I. Nureddin Arslan Şah'ın emriyle Musul'da yazılıp re­simlendirilen, Yunanlı yazar Johannes Grammatikos veya Pseudo Gale­ nos'un Kitab Al-Tiryak (Panzehirler Kitabı) adlı eseridir. Eser hekim Andro­ makos'un maceralarını anlatır. 12. yüzyıla ait iki kopyası vardır. Kitab Al-Tir­yak'ın Paris Milli Kütüphanesi'nde bulunan kopyasında 1199 tarihi verilir (M.S. 2964). Bu minyatürlerde saray ileri gelenleri, kadınlar tamamen Selçuk el sanatlarında rastlanan stilde canlandırılmıştır.
Sayfa 176
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.