anıtkabir yapımı için açılan mimari yarışmaya dair..
Mimari yarışmaya katılma süresi 2 Mart 1942'de sona erdi. Jüri 12-20 Mart tarihleri arasında dokuz gün boyunca her gün toplandı; bu, sadece 50 civarında proje sunulduğu hesaba katıldığında nispeten uzun bir süreydi. Yarışmaya tam olarak kaç proje sunulduğu aslında belli değildir. Anıtkabir inşaatına nezaret eden kontrol şefi Sabiha Güreyman
Tam da Anıtkabir yarışması programının duyurulduğu Mart 1941'de ortaya çıkan siyasi bir huzursuzluk da dikkate değerdir. İlk başta, Türk mimarlar yarışmaya dahil edilmemişti. İnanılması güç bir şekilde -zira bu Türk halkının lideri için yapılacak bir Türk abidesiydi- Türk mimarların yarışmaya katılmasına basitçe izin verilmemişti. Böyle bir kısıtlamanın getirilmiş olması son derece alışılmamış bir durumdur. Bu durumun aksiyse çok daha tipiktir: "Öteki," dışarıda ve sözde bilgisiz oluşundan dolayı ulusal kimlik ve belleğin şekillenmesine yardımcı olmaktan çoğunlukla men edilir. Bu tarihte Türk hükümeti, siyasi kararlar ve cumhuriyet için yeni kurumların oluşturulması gibi konularda tavsiyeler için aslında büyük ölçüde yabancı (çoğunlukla Almanca konuşan dünyadan) danışmanlara bağımlıydı. Bruno Taut Türkiye'ye böyle bir rol içerisinde çalışmaya gelmişti ve eğer zamansız ölümü olmasaydı muhtemelen daha uzun bir süre çalışmaya devam edecekti. Bu kısıtlamanın, Türk hükümetinin Anıtkabir için yapılan mimari yarışmayı bir sanat egzersizi olarak değil de -ki kesinlikle öyleydi- daha ziyade bir şeyin nasıl yapılması gerektiğine dair tavsiye olarak görmesinden ileri geldiği düşünülebilir. Her halükarda, Türk mimarlarına getirilen kısıtlama ancak Türk Yüksek Mimarlar Birliği protestolarından ve Türkiye' deki mimarlık yayınları ve popüler basının Bakanlar Kurulu'na baskı yapmasından sonra kaldırıldı.
Reklam
anıtkabirin yapılacağı yerin seçilme sürecinde yaşananlara dair..
Anıtkabir inşaatı 1943'te başladı ve 10 yıl sürdü. Ankara caddelerinde gerçekleştirilen ve bir önceki bölümde ayrıntılı bir şekilde anlatılan törenin ardından Anıtkabir 10 Kasım 1953'te resmi olarak açıldı. Ancak, herhangi bir inşaatın başlayabilmesi için önce müsait bir yere ve uygun bir tasarıma ihtiyaç vardı. Anıtkabir için yer
"Yalnız siz de bilmelisiniz ki, rasyonel düşüncenin bittiği yerde Türkiye başlar."
Sayfa 226
Türkiye'de yapılan mitingler ve toplantılar arasında İstanbul'dakilerin ayrı bir yeri vardır. Çünkü İstanbul, resmen olmasa bile fiilen İtilaf Devletlerinin işgali altında idi. Ancak, ne limanda demirlenmiş bulunan büyük düşman donanmasının şehre çevrilmiş olan toplarının korkunç namluları, ne de İstanbul sokaklarında tüfeklerinin ucunda parlayan süngüleriyle dolaşan Müttefik askerleri, vatanlarından bir parçanın kopup gitmesi karşısındaki duygularını dile getirmek isteyen İstanbul halkını, coşkun bir sel hâline gelmekten men edebildi. Böyle olduğu içindir ki, İzmir'in işgalini izleyen günlerde İstanbul'da toplantılar ve mitingler yapıldı, eğlence yerleri ile okullar ve ticarethaneler üç gün kapandı, 17 Mayıs'ta da üniversite öğrencileri ile yüksek okullar öğrencileri, İzmir'in işgalini protesto etmek maksadıyla, derslere girmediler. Üniversite profesörleri de 18 Mayıs 1919'da Doktor Besim Ömer Paşa'nın başkanlığında toplandılar ve heyecanlı konuşmalar yaptılar. Profesörlerden birisi "Heyecanlarımızı ya vatana parçalar zammettiğimiz, ya vatandan parçalar ayırdığımız zamanlara saklarız" dedikten sorara "Bağımsız bir millet için, icabında esir olmamak üzere, kuvvetlerini kullanmak lazımdır; bu vesile ile başlanması tabii olan mücadelenin başına darülfünunun (üniversite) geçmesi" gerekir diye kesin konuştu.
Sayfa 232
1928 yılında açılan yarışmada birinci gelen Ankara nazım planı ile tanınan Alman şehir plancısı Hermann Jansen, Atatürk'ün ölümünden iki hafta gibi kısa bir süre sonra, bir dikilitaş ve içinde ateş yanan vazolar aracılığıyla çok sade bir şekilde istirahatgah çağrışımı yapan bir Atatürk Abidesi eskizi hazırlamıştı. Ancak, Atatürk'ün Türkiye'nin zihninde ve gönlünde kapladığı -halen de kaplamakta olduğu- yerin büyüklüğü göz önüne alındığında, Anıtkabir Jansen'in eskizinden çok daha görkemli ve abidevi olmalıydı.
Reklam
Mustafa Kemal Paşa'nın bu yoldaki tahrik ve teşvikleri gün geçtikçe daha arttı ve yaygın bir hal aldı. Nitekim 28 Mayıs'ta komutan, vali ve milli teşekküllere gönderdiği bir yazı ile Türkiye'nin düştüğü kötü durumu açıkladıktan sonra mitingler ve gösteriler tertiplenmesini istemiş, bu suretle onları milli hakların savunulmasına davet etmişti. Bu yazıdan sonradır ki Türkiye'nin her tarafında yapılan mitingler daha da çoğalmış; İtilaf mümessillerine ve İstanbul Hükûmetine gönderilen protestoların sayısı gittikçe artmıştı. Bunun üzerine Harbiye Nezareti, Mustafa Kemal Paşa'dan durumu sormuş; fakat aldığı cevap cidden düşündürücü olmuştu. Çünkü 30 Mayıs tarihli bu cevabında Mustafa Kemal Paşa, "İstanbul'a çekilen telgrafların "tamamen sine-i milletten feveran eden teessüratın birer ma'kesi" olduğunu bildirmiş ve bunun da Müttefikler tarafından "Türk milli onuruna" karşı yapılan sataşmalardan ileri geldiğini bildirmişti. 29 Mayıs'ta kolordulara gönderdiği bir yazıda, yurdun her taraftan istilaya uğrayabileceğini bildiriyor ve bu takdirde çete teşkilatından faydalanılmasını, düzenli kuvvetlerin derli toplu bulundurulması lüzumunu hatırlatıyordu.
Sayfa 227
Şurası unutulmasın ki dünya ve Türkiye için en büyük tehlike siyonizmdir!
Sayfa 87 - İlke kitabevi yayınları, 5. Baskı 2005Kitabı okuyor
Şurası bir gerçek ki yargılanmayan tarih yalan tarihtir.
Sayfa 86 - İlke kitabevi yayınları, 5. Baskı 2005Kitabı okuyor
Masonluğun asla partisi yoktur. Bu gizli mahfil, kullanıp faydalanabileceği her insanı, hangi görüşten olursa oldun gönyesinin altında toplamayı ihmal etmez!
Sayfa 84 - İlke kitabevi yayınları, 5. Baskı 2005Kitabı okuyor
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.