Türk milletinin oluşumunu deneyimleyen birçok insan için, Müslüman inançlarının ve pratiklerinin önemli bir referans noktası oluşturduğu açıktır. Hatta laikliği ve milletin seküler bir tanımını destekleyenler için bile din, tek başına onu milletin karşısına koysalar bile, denklemin önemli bir bileşeni olmaya devam etmektedir. Dini özdeşleşmenin kendisi inşa edilir ve diğer kimlikleri zorunlu olarak dışlamaz; ayrıca ne durağan ne de sabittir. Din, savunucularının ve aleyhtarlarının düşündüklerinden çok daha akışkandır. Müslüman kimlikler seküler Türk Devrimi tarafından ortadan kaldırılmadılar ama kesinlikle araştırmacıların hâlâ derinlemesine çalışmadığı şekillerde dönüşüme uğratıldılar. Bununla birlikte, ilk olarak, bunların varlığını ve önemini kabul etmek gerekiyor çünkü Türk tarihi yazıcılığında bu güne değin egemen olan seküler Kemalist anlatı, Türkiye'nin karmaşık tarihinin hakkını verememiştir. Türkler tarafından önemli addedilen Müslüman kimlikler irticanın temelini oluşturmak zorunda değildir. Daha ziyade İkinci Dünya Savaşı sonrasına denk düşen 10 yıl, bu dinî kimlikleri dışlamaktan ziyade onlara uyum sağlayan halk arasında milli bir kimliğin müzakeresi için harcanan mesaiye tanıklık etmiştir.
Sayfa 359Kitabı okudu
Uzun vadeli büyük Yahudi-Mason Planına göre,"DÜNYA CUMHURİYETİ" kurulmadan önce bütün ulusların (Doğaldır ki önce imparatorlukların parçalanıp ulus devletlerin kurulması gerekiyordu ) "Cumhuriyetçi devlet yönetimine geçmesi gerekiyordu. Bu yönetimin sürekliliği de ancak masonların işbaşında olması ile garanti altına alınabilirdi. Bu sebebten büyün monarşiler (Örneğin; Almanya, Avusturya-Macaristan, Rusya ve Osmanlı ) yıkılarak, yerlerine parlamenter demokrasiler ikame edildi. Doğaldır ki, Monarşide, bağımsız bir monark'ın Masonlara boyun eğmesi söz konusu bile olamazdı. Bu nedenle planlı olarak, Büyük Fransız devriminden başlayarak masonik devrimler (Örneğin 'Genç' sıfatını taşıyan hareketler ; Genç Almanya, Genç İtalya, Genç Türkler vb ) hazırlandı. Dünyanın heryerindeki krallıklar yıkıldı.
Reklam
Pontusçu çetelerin 1923 yılı Şubat'ında tamamen etkisiz hale getirilmesi ve Türk-Rum ahalinin mübadelesinin iki tarafça kabulünden sonra Türkiye için Pontus Meselesi sona ermiştir. Ne var ki özellikle Türk ve Rum ahalinin birlikte yaşadığı Kıbrıs'ta 1950'lerde ortaya çıkan olaylar nedeniyle Türk-Yunan ilişkileri giderek gerginleşmiştir. 1980'lerden itibaren ise bir zamanlar Doğu Karadeniz'de, Yunan söylemiyle Pontus'ta yaşamış Rumlara dair ilgi de artmıştır. En nihayet Yunanistan'ın Pontus ilgisi, Doğu Karadeniz Rumlarının Türkler tarafından soykırıma uğratıldığı iddiasına kadar varmıştır. Günümüzde söz konusu iddia etrafında ortaya konan tüm faaliyetleri Yeni Pontusçuluk olarak tanımlamak mümkündür. Yeni Pontusçuluk, bir anlamda 1840'lardan itibaren gelişen ve Millî Mücadele neticesinde sona eren tarihî Pontusçuluk ruhunun diriltilmesidir. Ancak aradan geçen yüz yılda değişen dünya dengelerine paralel olarak Pontusçuların bu siyasetle hedefleri de değişmiştir. Kuşkusuz Yeni Pontusçuluk siyasetinin temel amacı, Türkiye'yi uluslararası toplum karşısında itibarsızlaştırmaktır. Aynı zamanda Yunanlar Türk Devleti'nden maddi tazminat alabilme amacını da taşımak- tadırlar. Tıpkı Ermeni Meselesi gibi hayali bir Pontus Meselesi yaratılarak uluslararası politika açısından Türkiye'nin dış politik manevra yeteneği zaafa uğratılmak istenmektedir.
Sayfa 99 - ATARÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
NEDEN YAZIYORUM Mensur koşuk olarak kaleme aldığım eserlerimi paylaştığım bir site neden yazdığım ile ilgili bir yazı talep etti. Çok ilginç cümleler kurmuşum. Paylaşmak istedim. Hayatta nefes almak kadar önemlidir yazmak.. Yazmakta ki tek amacım yaşadığım toplumun ve insanlığın kulağına aydınlığı fısıldayan metinler bırakmaktır. Yazın
ATSIZ'DA TARİH ANLAYIŞI: Atsız'ın lisans öğrenimi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Edebiyat Zümresi) olduğu hâlde bilim adamı olarak tarihle daha çok ilgilenmiş, bu konuda daha çok eser vermiştir. “Türk tarihinin içinde yüzüyorum. Diyebilirim ki her günüm 27 asrın içinde geçiyor." diyecek ölçüde (Atsız 1992: 67) kendisini tarihle
Reklam
698 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.