Yoksulluk v Ölüm
Ah, sıskacık, tüy kadar hafif bu çocuğun cesedi ne kadar da sefildi! Karda ölmüş bir serçeyi şiltenin üstüne yatırsalar bu kadar az yer kaplamazdı.
Birlikte Yanalım
"Az önce gerilimden kaskatı kesilmiş vücudunda şimdi tek bir tüy bile titremiyor. Gözlerindeki umursamaz tavır beynimin her hücresini dirhem dirhem kemiriyor. Gözlerin... Gözlerin, neden duygularını ardında bıraktığı dağ ile birlikte yakmış özgürlük sevdalısı bir demirci gibi ileriye, sadece ileriye bakıyor? Az önce kıvrılmış bir çift dudağa sahipti o yüz, şimdi ise adeta istila ile viran edilmiş bir kent ki üzerinde bulunduğu ova gibi dümdüz." Kendime ait Birlikte Yanalım isimli hikayeden
Onur Akıncı
Onur Akıncı
Reklam
"Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında; Yekpare, geniş bir anın Parçalanmaz akışında. Bir garip rüya rengiyle Uyuşmuş gibi her şekil, Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil. Başım sükutu öğüten Uçsuz bucaksız değirmen; İçim muradına ermiş Abasız, postsuz bir derviş. Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim, Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim."
… Kalp, çöle düşmüş bir tüy gibidir ve şiddetle esen rüzgârın esiridir.
Sayfa 426 - 6. Cilt 9340. BeyitKitabı okuyor
Kraliçesi olmayan bir kovanda hayat artık bitmiştir ama üstünkörü bakıldığında o da diğer kovanlar gibi canlı görünür. Arılar, öyle güneşinin sıcak ışığı altında, kraliçesi olmayan kovanın etrafında, diğer canlı kovanların etrafında döndükleri gibi güle oynaya dönerler; bal kokusu yine uzaklara kadar yayılır, arılar yine içeri, dışarı uçarlar.
Sayfa 394Kitabı okudu
Aşkın insana nasıl bir ton tuğla gibi çarpabilecegini veya yüzüne bir tüy gibi dokunabilecegini düşündüm.
Reklam
Sırtla yavuklunu, buralardan tüy! Yakacık yolundaki o taş evi kirala. Gündüzleri ortaklaşa sevinin, tasalanın; geceleri bir yer döşeğini ortaklaşa ısıtın. Bir kızınız olsun, ismini Şiir koy. Nikahlanin da! Niye öyle bir tuhaf baktınız? Tabii nikâhlanırım. Benim gibi esmer, onun gibi civan kalpli yavrumuza piç dedirtecek değilim ya! Ertesi gün ayılır, sokağı boylayınca bir başkalaşırdım: Gerçekçi, ötesini hesaplayan, bilgeliğini takınmış çağdaş bir insan... Kuşluk vaktine erişince aşk nöbetleri yeniden sökün ederdi: Nigâr’sız yaşanamaz, dedik ya! Nigâr’sız ne İstanbul, ne sen, ne ben, ne ölüm korkusu var! Ucundan tutulmaya değer bir iş bile yok... Ocağın onsuz yanmaz. Su, boğazından lıkır lıkır geçmez. Ekmeğin bayat, urban iğreti, sohbetin yitik.
Aslında benzer bir durum ses dalgalarn için de geçerliydi. Normalde hiçbirini havada görmüyorduk ama ağzımızdan sözcük olarak çıkardığımız bu dalgalar havada yaklaşık 330 m/s lik bir huzla yayıimaktaydı. İşte bu noktada, o dalgayi anlamlı kılacak tek şey bir kulağın varlığıydı. Havadaki ses dalgalarının yaptığı tek şey kulak zarına çarpmakth. Kulak zarnda oluşan titreşimler birtakım kemikler ve zar aracılığyla iç kulaktaki bir siViya iletilmekteydi. Bu siVinın içinde tüy húcreleri denen ve işitme de çok önemli rol oynayan yapılar bulunmaktaydı. Iç kulaktaki sIVInun titreşmesi, bu tüylerin belirli bir yönde eğilmesini sağlar ve bu eğilmeler sonucu beyne birtakım sinyaller gönderilirdi. İşte, işitme denilen şey en basit haliyle bu gekilde olmaktaydı. Yani havadaki dalgaların iç kulaktaki sıvı içerisindeki birtakım tüyleri eğip bükmesinden başka bir şey değildi.?
Bir çöl efsanesi, vaha değiştirmek üzere devesini yüklemekte olan bir adamın öyküsünü anlatır. Halılarını, mutfak kap kacaklarını, giysi sandıklarını deveye yükler adam, devenin durumu iyi görünmektedir. Tam yola çıkacakken, babasının kendisine armağan ettiği mavi kuştüylü güzel kalemini anımsar adam. Onu da götürmeye karar verir ve tüy kalemini devenin üzerine koyar. O anda, ağırlığın altında olduğu yere yığılır hayvan ve ölür. "Devem bir tüyün ağırlığını çekemedi" diye düşünmüştür adam hiç kuşkusuz. Bazen, yaptığımız şakanın belki de ıstırap kâsesini taşıran damla olduğunu anlamaksızın, aynı şeyi başkaları için söyleriz.
Sayfa 184Kitabı okudu
Salavat...
Nebî (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Üzerime salât getiren kulun ağzından, salavat süratle çıkar... Uğramadık kara, deniz, doğu ve batı yerleri bırakmaz... Ve şöyle der: 'Ben yaratılmışların en hayırlısı, seçkin kul Muhammed'e, falan oğlu falanın okuduğu salât ve selâmım...' Bunun üzerine (canlı-cansız, karada-denizde) her şey onun üzerine salât ve selâm eder... Bu salât ve selâmdan yetmiş bin kanadı, kanatlarının her birinde yetmiş bin tüy, her tüyde yetmiş bin yüz (sûret), her yüzde yetmiş bin ağız, her ağızda yetmiş bin dil, her dil ile her biri yetmiş bin ayrı lisanda konuşan bir kuş yaratılır... Bunlar Allah Teâlâ'yı tesbih ederler... Allah, bütün bu okunan tesbihatın sevabını, salavat-ı şerife okuyan o kulun sevap hanesine yazar..."
Reklam
Gurbet Şiiri
-1- Bir kuş tanıyordum ki, baharda, Salkımlar açan bahçemin üstünde uçar da Akşamların ürperdiği bir sesle öterdi. Besbelli, bu iklime yabancı, Nerden koparak geldiği meçhül, Endâmı uzun, tüyleri parlak, sesi vahşi Bir kuş. Akşamla yatan köyde sadâlar durulunca, Mehtaba yakın, gölgeli bir nokta bulunca, Hicranla kısılmış, heyecanlarla
Sayfa 14 - Akdeniz KitabeviKitabı okuyor
Her şeyin müsebbibül esbâbıdır, yâni madem ki Allah, irade-i külliyesiyle seni ve beni, bu gül fidanlarını istediği gibi yaratır, büyütür, sevindirir, mükemmel bir sıhhat içinde pembeleştirir, ihyâ eder; yahut kederlendirir, illetler içinde sararıp soldurur, ağlatır, bunaltır; madem ki ne fırtınayı avucumuzla durdurabiliyoruz, ne eceli geriye itebiliyoruz; madem ki onun irade i külliyesi içinde, biz, bir rüzgâr önünde uçan tüy gibiyiz, keder etmek nâfile, üzülmek nâfile, cismi telef etmek nâfiledir.
O günler geçip gitti o sessizlik içindeki karlı günler sımsıcak odada, pencereden dışarıyı seyre dalardım, başım dönerek saf, beyaz kar tanelerim tüy gibi yumuşak usulca yağardı köhne ahşap merdivene aşınmış çamaşır ipine kocamış çamların saçlarına ve ben yarını düşünürdüm, ah! yarın... kaygan, beyaz boşluk
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.