"Kasabalarda kimi açıkgöz kimi vicdanlı ve içtenlikli eşraf gelen geçeni ve asalak cer hocalarını doyurur, barındırırlar. Eğitim işleri ise içler acısıdır. Doktor Mağmumi, dolaştığı yörelerde (bir tanesi dışında) doğru dürüst lise görememiştir. Köylerde ve kasabalarda, karanlık kafalı hocalar ahırlarda, ölü yıkanan teneşirliklerde üç beş zavallı çocuğa bilim diye ne olduğunu kendilerinin de bilmedikleri masalları, hurafeleri, örneğin Cebrail'in kanadında kaç tüy olduğunu, ve anlamını bilmedikleri, kendi dillerine yabancı Arapça seslerden oluşan sözcükleri öğretir, hecelettirir, ezberletir ve geleceğin yobazlarını yetiştirirler. Buna karşın Fransız ve Amerikan misyonerleri meydanı boş bulup birbirleriyle rekabet ederler, her tarafta hastaneler, okullar ve hatta üniversiteler açarlar. Beyrut'ta iki tane yabancı tıp okulu vardır."
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgârda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükûtu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz derviş;
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
Hayatın tüy kadar hafif olduğunu düşünüyoruz; ama bu hayatlarımızı boşa harcadığımız anlamına gelmez, hayatı tüy kadar hafif bir şey olarak sevdiğimizi gösterir.
Yılların biriktirdiği kesin yenilgilerin üstüne tüy diken bir sefil yılgınlıktı bu...En çok güven duyulduğu anın hemen yanı başında apansız peydahlanıp her şeyi tepetaklak eden, bütün direnme güçlerini silip süpüren yılgınlık...